Geriye Kalan: Anlar. 📸
Birazdan yeni yıla gireceğiz. Elimi çabuk tutup uzatmazsam bu yazı 2025'in son yazısı olacak. Yok yine çenem düşerse 2026'nın ilk yazısı. Bir fark var mı, cık. Hayatın bizim için çetele tuttuğunu sanmıyorum. Hayatı olayların, insanların, hedeflerin çetelesini tutarak yaşayan biziz.
Yukarıdaki fotoğrafı eşim geçmiş senelerde çıktığımız bir tatilde çekmişti. Yürüyüşe mi gitmişti bisikletle dağa mı çıkmıştı emin değilim şu an, ama keçi görünce benim çok sevdiğimi bildiği ve ben o an orada olmadığım için bunu çekmiş. Severim evet. Minik zıplayangilleri de, bunun gibi karizmatik abileri ablaları da. Serde Oğlaklık var nihayetinde. Yıl sonu yazısına ne fotoğraf konur ki dedim içimden ve klasörlere hızla göz atarken bu çıktı karşıma. Dedim neden olmasın. Ben keçi, o keçi, hayat hepimizden keçi, yolla gitsin.
Fotoğraflar arasında dolanırken, çekilen her karenin yansıttığı anı ve duyguyu hatırladım. Ne acayip. Zaman cidden her şeyiyle donup kalıyor o karelerde. Bir bakıyorsun genceciksin, henüz kaşların çok çatılmamış, bir bakıyorsun çocuksun, bir bakıyorsun artık hayatta olmayan birileri var yanında. Hayatının o döneminde ne yaşadığın, ne hissettiğin, neleri sevdiğin nelerden pek hoşlanmadığın, hepsi yan yana dizilip el sallıyor. Bazısı da nanik yapıyor.
İlk amatör sayfa çevirilerimi aldığım 19-20 yaşım mesela şu yandaki. Saçlarım o zamanlar nefret ettiğim bir boy ve şekilde. Yanımda iki kişi var. Biri birkaç yıl önce öldü maalesef, tamamen tesadüfen haberim olmuştu. Diğeri yıllarca en yakınım sandığım biriydi, artık hiç haberim yok ne yapar ne eder. Zaten kimselere kolay kolay güvenemeyen bendenizin dostluğa olan inancını derinden sarsıp paramparça eden kişi kendisi.
Varlık dergisinin 2026 sayısının reklamlarında, vefat eden arkadaşımın yazdığı bir kitap üzerine inceleme yazısı olduğunu gördüm. Bugün okula gitmek üzere metroya inecekken bir anda yolumu değiştirip Dost'a uğradım, dergiyi elime aldım, tam kasaya gidiyorum, fiyatı görüp dumur oldum. Geçen ay, Aralık 2025 sayısını kendi söyleşim yayımlandı, kütüphanemde durur diye aldığım için çok net hatırlıyorum, 200 TL idi. Aradan bir ay geçmiş, 350 TL! Üç-yüz-el-li-te-le. Şaka. Tamam edebiyat dergileri zorda epeydir biliyorum da, bir ayda 150 tl de zam olur mu? Sinirim bozuldu ve arkadaşımın ruhundan özür dileyip dergiyi rafa geri bıraktım ve çıktım.
Akşamına fotoğrafları karıştırırken de o arkadaşımın evinde yıllar önce çekilmiş bu fotoğraf pat diye karşıma çıktı.
Saate baktım da şimdi, beş dakika kalmış yeni yıla. En az üç kez okuyup düzelteceğim de düşünülürse artık 2026'nın ilk yazısı olacağı kesinleşti gibi. 2026 hakkında da henüz bir fikrim olmadığı için (Allahım n'olur sakin, huzurlu, sağlık dolu ve neşeli neşeli bir yıl olsun🙏🏻), 2025'te neler oldu bittiye bakayım dedim içimden ve kalbim anında daha hızlı atmaya başladı, kaşlarım hafif çatıldı, avuç içlerimde minik tuhaf titreşimler. Çünkü ne zor bir yıldı. Ne kadar zor. Ama o zorlukların içinde gelen muhteşem haberlerle de çokça güldüren tezatlarla dolu bir yıl.
Babam yok artık. Bu cümle de ne tuhaf. Babası olmaz olur mu hiç insanın, ya da annesi. Oluyormuş. Kırık gülümsemesi, içi anlık da olsa gülen gözleriyle karşımda babam ben bunları yazarken. Son hali de aklımda ama. Son günleri olduğunun çok farkında olduğum ve tam da o yüzden beni duyup duymadığını bile bilmediğim o kısacık anlarda taktığım neşeli elif yüzü. Yok maske değildi, ona iyi gelecekse diye söylediğim hiçbir şey de yalan değildi. Gerçekten onun için, sadece onun için oradaydım, bunun için çok şükrediyorum.
Herkes farklı yaşıyor kaybı, malum. Babam öldüğünde baş sağlığı için arayan bazı kişilerin konuşmalarını çok garipsemiştim. Neredeyse altı ay geçmiş babam gideli, artık burada bari anlatayım da içimden çıksın gitsin.
Bir tanesi mesela uzun yıllar önce kaybetmiş babasını, ilk günkü gibiymiş acısı, tamam, ama anlatıyor da anlatıyor, dakikalarca ve son derece ağlak bir ses tonuyla. Arkadaş şaşırdın mı yahu? Kendi yaranı uzun uzun anlatmak için bugünümü mü buldun gerçekten? Bir diğeri dedi ki "Şimdi bir köprüden geçeceksin." ? Peki. Gerçekten cevap veremedim bile buna. Ne diyeyim? Köprüleri onca seven ve onlar hakkında çokça yazan ben, baş sağlığı değil de üstüne düşünmem gereken bir ödev verilmiş gibi tamam sağ ol aradığın için deyip (pardon, köprünün üstünden el sallayıp) kapattım telefonu. Bir başkası daha babam ölmeden, "asıl sonrasında hesaplaşmaların başlayacak, hazır ol" dedi. Vay arkadaş, herkes ne kadar da emin babamla olan ilişkimden, içimde neler yaşadığımdan, neler hissedeceğimden, onunla illa bir derdim olduğundan falan. Bir benim haberim yok herhalde. Sen hesaplaştın diye ben de mi hesaplaşacağım illa? Beni bana mı bıraksanız biraz? Bu nasıl bir şartlama ayrıca? En tuhaflarından biri de "Şimdi on yaş daha büyüyeceksin elifcim şeklindeki yorumdu. Arkadaşım, 18 yaşında çocuk olsam haklısın belki de, dana kadarım zaten yahu. Zaten olmuşum 49, yaptın beni 59, Allah razı olsun.
Neyse. Hiç arayıp baş sağlığı dileme tenezzülünde bile bulunmayıp aylar sonra okulda karşılaşınca ağzının ucuyla "nağber" diyen, sonra da enteresan bir şekilde selamı sabahı kesenlerden (!) daha iyidir tabii, ama yine de yakınını kaybetmiş birine ne dediğimiz önemli değil mi yahu? Yine mi ben çok katıyım? Kötü günümde benim için mi buradasın, kendi kapatamadığın kapıları üstüme üstüme ittirmek için mi?
"Elifçim tebrik ederim, yeni yıla da yargı kusarak girdin anacım" mı didiniz? Ya yok valla ondan değil, yazı öyle gelişti. Bi de her kelimesi gerçek bunların ve insanlar cidden tuhaf. Yoruldum artık herkesin yerine kendimi koyup o ne hissediyor da böyle diyor kim bilir diye düşünmekten. Biraz da onlar karşılarındaki ne hissediyor diye düşünsün be anacım. Hayır bazı durumlarda kendine saklarsın duygunu fikrini di mi? (Bu paragrafı şu tepedeki keçinin tam da bu bakışla seslendirdiğini hayal etsenize çok komik oluyor.)😂
Bir de bu fotoğraf çıktı karşıma. O kadar komik ki. Bir seyahatten dönerken arabada camdan bakınca sisten göz gözü görmüyordu, ben de severim yolda giderken bir şeyler çekmeyi, sisi pusu çekiyor da çekiyorum. Eve bi gittik, bu! Yemin ederim hiçbir şey görmeden çektim bunu.😂 Yani en fazla ağacın silüetini falan görmüşümdür belki ama o deve? Bi kere neden deve? İkincisi neden orada? Üçüncüsü bu ne saçma ama aynı zamanda da sevimli bir karedir?
Eveeeet, yeni yılın ilk yazısını da daldan dala atlayıp kâh gergin kâh geyik bir tonda tamamlamayı başardığıma göre artık huzur içinde uyuyabilirim.
Sevgili yeni yıl,
Bloguma hoşgeldin. Sen mi bize geldin, biz mi hayattan alacağımız varmış gibi fazlasıyla hızlı adımlarla sana koştuk bilemedim şu an. Geçen her yıl, aldığımız her yaş yaklaştığımız yer belli, ama bir yandan da hâlâ hayatta olduğumuzun, nefes aldığımızın kanıtı olduğu için kutlayasımız var seni ve doğumgünlerimizi sanırsam. Benden tuhaf ve bazen de saçmalık derecesinde gergin yazılar okuyacaksın. Garantili gibi bir şey. Ama zararsızım genel olarak (bence), merak etme. Sağlığımızı, huzurumuzu, neşemizi eksik etme, e mi? Pliz. Por favor. Bitte. S'il-vous plait. Per favori. Lütfen lan.
Bu "lütfen lan" kullanımının copyright'ı, ben çocukken üst katımızda yaşayan ve küçük oğlunu sokaktan eve gelmeye ikna edemedikçe sinir katsayısı artan ama mahalleye de rezil olmak istemediği için "lütfen lan" diye bağıran komşumuza ait.😂 Hakkını vermek lazım, ne çok şey anlatıyor.
Mektubumu bana ait olmayan şu görselle bitireyim 2026'cım. Merak etme eyay (okunur, AI yazılır) furyasından yıllar önce kaydetmiştim bunu, yani gerçek olma ihtimali şu ana göre çok daha yüksek.
Ha şu taşlar nasıl birbiriyle alakasız boyut ve şekillerde ama devrilmeden ve birbirleriyle teması kaybetmeden duruyorlar, sakin sakin, düşerlerse suyun dibini boylayacaklarını bilerek. Ha ben de böyle dingin, sessiz ve güçlü olmak isteyrum da. Olma mı? Lütfen lan?
Yorumlar
Yorum Gönder