Yazamamak mı, yoksa yazmamak mı bile isteye?

Uzun zamandır olmayan bir şeyler oluyor beynimin içinde bu aralar. Yeni yeni hikayeler düşüyor aklıma. Özellikle bir tane... Otobüste-dolmuşta giderken hikayenin kahramanını düşünür halde buluyorum kendimi. Yaşadığı evi görüyorum. Giydiği eski paltoyu, insanların ona bakışını, gözlerindeki yalnızlığı. Sıradışı uğraşı için yeterli dayanak bulmaya çalışıyorum. Sonra içim acıyor yazınca sanki gerçek olacakmış gibi tüm düşündüklerim, sanki bir insan benim yüzümden acı çekecekmiş gibi geliyor, ve bir türlü oturup yazamıyorum.
Biliyorum ben asla yazar diyemeyeceğim kendime. Yazacağım hep, ama konduramayacağım yazar olmayı kendime. Hep en büyük hayalim olarak yaşatıp , bir türlü hayata geçir(e)meyeceğim.
Tembelim çünkü ben. Düşünce tembeli değil kesinlikle, eylem tembeli.
Bekle yaşlı adam. Kimbilir belki bir gün oturup gerçekten yazarım senin hikayeni. Hırıltılı sesini duyar gibiyim ama: "Elini çabuk tut kızım, biliyorsun, belki benden bile iyi biliyorsun hatta, çok zamanım kalmadı."

Deniyorum yaşlı adam. Deniyorum. Zamana ilişkin kötü alışkanlıklarımı yenmeye, disiplinli bir insan olmaya çalışıyorum. Ama sen yine de kendini bana bağlama çok. Benim sağım solum belli olmaz.
Kızma bana.
Resmin alındığı adres: