Aslolan Sabırla Bekler




Bu aralar neyi neden istediğimle ilgili düşünceler uçuşuyor kafamda. İstemek başlı başına bir durum zaten. Neden hep bir şeyler isteriz? Okumadığımız onca kitap varken yenilerini, adam gibi vakit ayır(a)madığımız dostlarımız, hatta aile fertlerimiz varken bize pek de bir şey katmayan sosyalleşme çabaları, karnımız tokken o gofreti, koltuk altlarımıza doldurduklarımız yetmezmiş gibi yeni karpuzları.. Hayır demek neden bu kadar zor? Ve olur da hayır diyebilmişsek bile neden aklımız hala orada kalır? Var olanla yetinip olanı gerçekten dibine kadar deneyimlediğimiz tek bir günümüz geçiyor mu acaba?

İstediğimiz şeyler ne için? Bir kitap daha okumak, bir eğitime daha yazılmak, bir tanesiyle yetinmeyip günde iki yoga dersine girmek, bir fincan kahveyle kalp çarpıntısı geçirirken üzerine iki tane daha içmek, sevilmekle yetinmeyip bunu sürekli duymak/görmek istemek.. Uzar gider bu liste. Peki, enerjimizi gerçekte ihtiyacımız olmayan şeyleri istemeye ve elde etmeye harcadığımızda, aslında ruhumuzun yönelmek için can attığı o "asıl" şeylere gücümüz kalır mı? Hani o yıllardır aklınızda olan, hep yapmak için yanıp tutuştuğunuz, düşününce kalbinizi ısıtan, yüzünüzü güldüren, her ne yaparsanız yapın dönüp dolaşıp geldiğiniz o "asıl" şeylere?

Kendimi bildim bileli yazıyorum. Yazı yazmayı öğrendiğim günden beri yani. Günlükler, çocukça şiir denemeleri, başka hayatları anlamaya çalıştığım öyküler, dostlara yazılan mektuplar, blog yazıları, çevirilerle yeniden yaratılan dünyalar, defter sayfalarında ve bilgisayar belleklerinde kahramanlarını kaderlerine terk edip gittiğim iki koca roman ve onlarca öykü. 

Ve yine kendimi bildim bileli, yazamıyorum. Hayatımın hangi döneminde olursam olayım, ne yaşarsam, neyle meşgul olursam olayım hep dönüp geldiğim yer o defterler.. "Dönüp gelme" ifadesini burada gerçek anlamıyla kullanıyorum. Hiç kesintiye uğramıyor aslında yazmak benim için. Hep bir sarmal, içinde dönüp durduğum.. Kimi zaman canımı yakan, sarsan, kimi zamansa huzur veren, ama hep kalbimde, aklımda, ruhumda dolanan bir hortum gibi. 

Kendimi "Olmuyor bu iş, yeterince istemiyorsun demek," diyerek oyaladığım zamanlarda bile çok net biliyorum ki dönüp dolaşıp geleceğim yer hep içimdeki o yazı odası. 

Çoğu zaman fazla aydınlık bir yer değil bu oda. Loş, sessiz, huzurlu ve ıssız. Kapısı dışarıdan açılamıyor, ama bu demek değil ki içeride tamamen yalnızım. Yalnızım, doğru, sanatla uğraşan her insanoğlunun gereksinim duyduğu kadar; ama bir yandan da sağım solum dünden, bugünden ve bilmediğim başka zamanlardan ruhlarla dolu. Bazen kendi aralarında konuşuyorlar, bazen benimle, bazen de ben onlara bir şeyler soruyorum. Kavgaya tutuşuyoruz kimi zaman, ama saatlerce hiç konuşmadan durduğumuz da oluyor. Bazen saatlerce yazıyorum, bazen tek sözcük düşmüyor sayfaya/ekrana. 

Ve fark ediyorum ki ister kağıda yazayım, ister bilgisayara, ya da isterse fiziken hiçbir yazma eylemi gerçekleşmesin, o yazılar benden bağımsız yaratıyor kendini sürekli. Aslolan asla bırakmıyor seni, sen onu ihmal ya da terk etsen veya unuttuğunu sansan da. 

İstisnasız her birimiz bir şey için bu hayattayız. Buna çok inanıyorum. Ne olduğunu belki henüz keşfedemediğimiz, belki çoktan içine yerleşip yaşamaya başladığımız, ve benimki gibi durumlarda da, çok uzun zamandır güçlü hislerle farkında ve bağlı olduğumuz ama bir şekilde inkar yoluna gidip içimizde olgunlaştırmakla yetindiğimiz.

Diyeceğim o ki, senin için aslolan o şeyi ister bil, ister bilme, ister üstüne git, ister inkar et, o hep seninle.. Ve bir gün kendini oyalamak için uydurduğun o diğer şeylerin, okumadan biriktirdiğin kitapların,  birbiri ardına dizdiğin eğitimlerin, kursların, sırf vakit geçsin diye izlediğin dizilerin, kupa kupa içtiğin kahvelerin, ruhunu bastırsın diye bedenine tıkıştırdığın, kimi zaman yiyecek kimi zaman da eylem suretinde hayatına giren abur cuburların arasından sıyrılıp "seni" gerçekleştirecek. Belki ruhunda fırtınalar kopararak, belki denize karışan ırmak suları gibi kuvvetle ama çaktırmadan, ya da izin verirsen, en sevdiğin şarkı eşliğinde dans edermiş gibi neşe içinde ve keyifle..