Değişim

Artık çoğu şey çok farklı görünüyor gözüme. Kalabalık sokaklar, camın önüne oturmuş dışarıyı seyreden yaşlı kadınlar, otobüste eksik gedik dişleriyle gülen çocuklar, benim görüntümle zıt düşen rengarenk dükkanlar. Sanki her şey daha değerli artık. Eskiden yoklarmış, yeni karşıma çıkıyorlarmış gibi. Halbuki hep oradalardı, ama ben bakmıyordum. Baksam da görmüyor, görsem de umursamıyordum. Kalabalığı, gürültüyü, adım atılamayacak kadar vıngır vıngır insan kaynayan kaldırımları, bütün sokağı kaplayan sergileri özleyeceğimi hiç düşünmezdim, ama özlemişim işte. Nefret ettiğim kokoreçin kokusu bile çok dokunmuyor sanki. Ya da normalde beynimi oyacakmış gibi gelen insan sesleri. Hep nerede dip-köşe masa varsa oraya sığınan ben, insanları, adımlarını, yürürken kollarının iki yana savruluşunu (ya da savrulmayıp sopa gibi iki yanda duruşunu), sokağın hiç bitmeyen hareketliliğini görebileceğim bir yerlere oturmak ister oldum. İlginç.

Bu kadar yorgun olunca algılarının daha bir kapalı olmasını bekliyor insan, ama hiç de öyle olmuyormuş. Beynim gördüğü her şeyi kaydetmek istiyor sanki; her sese kulak kesiliyorum, kendimden çok dışarıya bakıyorum normalde olduğunun aksine, ama yine de aslında kendimi arıyorum galiba.

Yakında bunların hepsi yine yorucu gelmeye başlayacak muhtemelen. O yüzden tadını çıkartmalı.