Mırıl mırıl



Hava yağmurlu, kahve mis, Deli'nin kafa biraz bulutlu. Dün "Ankara'da cemre düşüyor, sonra biri kaldırıyor galiba," diye bir şey okudum çok güldüm. Evet bir açık, bir kapalı, kararsız havalar, ama güzel, seviyorum ben. Belki ben de bu aralar öyle olduğumdan, "doğayla ne kadar da uyumluyum, aferin bana," tesellisidir.


Kafam bulutlu çünkü anlayamadığım şeylerin ağırlığı - bayağı fiziksel olarak - alnımda birikiyor sanırım. Bir şeyleri düşünüp düşünüp çözemediğimde ya da anlam veremediğimde iki kaşımın tam ortasından başlayıp alnıma yayılan bölgede görünmez bir tortu oluşuyor ve yüzeyde olmadığı için silkip atamıyorum üstümden. Derinlerde çalışmaya devam ediyor.

Aslında artık biliyorum. Her şeyi anlamamız ya da çözmemiz gerekmiyor. Hatta gerekmiyor bir yana, bazı şeyleri gerekse de anlamamıza imkan yok, haliyle çözmek de bir olasılık değil. 

Ya da öyle mi? Belki de işin sırrı anlama çabasını bırakmaktadır ve vakti gelince kendiliğinden çözülür giz. 

Sisin içine istediğin kadar bak, uzun uzun bak, içine dalıp bak, dışında durup bak, fener tutup bak, bilimsel olarak ne olup bittiğini bilsen de çözülmesi senden olmayacak. Dağılma vakti gelince dağılacak ve sen o arada - kuvvetle muhtemel - perdenin aralanmasını beklediğini bile unutup başka şeylere dalmış olacaksın. Ha yok, doğanın belki de girme diye çektiği setin içine illa dalacağım diyorsan da kaybolmandan o sorumlu değil, buyur gir.

Bugün böyle. Gözle görünmeyen bir sis bulutunun içinden bildiriyorum ve anlamaya çalışmayı bıraktım. Kendi vaktinde çözülür ve ben de hala buralarda olursam ne ala, çoktan uzaklaşmışsam ve alakam kalmamışsa, zaten sorun yok. 

Sağlıcakla!