Hayat



                                           Circle of Life - Gena Gena

Dün bölümün e-posta listesine düşen bir mesajla çalışma arkadaşlarımızdan birinin vefat ettiğini öğrendik. Bu yılın ikinci döneminde aynı odada çalıştığım için hemen her gün gördüğüm, konuştuğum bir insan artık yok. Hayat çok tuhaf, ölüm daha da tuhaf, bir yandan da hiçbiri tuhaf değil, çünkü ölüm hiçbirimizin kaçıp saklanamayacağı tek gerçek. Kadın ya da erkek, kilolu ya da zayıf, o milletten, şu ırktan veya bu dinden olmamızın sıfır etki sahibi olduğu koca bir boşluk ölüm. 


E-postanın başlığında "Acı Kaybımız" ifadesini görünce ellerim titredi, kalbim hızlandı. Kim? Bölümde çalışanların kayıplarının duyurulduğu e-postalarda "Vefat" yazar, bunda ise "kaybımız" denmiş. Kim? Bir süredir aramız bir sebepten bozulmuştu diye görüşmediğim o arkadaşım mı, o mu bu mu şu mu? Kim olsa üzüleceğim, kaçınılmaz, ama kim? Acı kaybımız kim?

Sonra açtım mesajı, okudum, bir daha okudum, bir daha. Ölümün o bilinmez boşluğu geldi yerleşti üstüme. Ölen arkadaşımızın sesi geldi kulağıma, sakin yüzü belirdi gözümün önünde, öğretmenler odasındaki kocaman masada her öğlen sırt çantasıyla gelip tam karşıma oturması, yanındaki diğer yabancı arkadaşla uzun uzun ettikleri muhabbetler, çok hasta ve acılar içinde olmasına rağmen neredeyse hiç şikayet etmemesi, görmüş geçirmişliği, inceliği, bazen çok ama çok yorgun göründüğü için içimde duyduğum endişe ve "İyi misin?" diye sormalarım ve sonra bunaltıyor muyum diye düşünüp susmalarım.

Dün dışarıda koşturmacam vardı, bir süre unuttum haberi, unuttuğumu da hatırlayınca fark ettim. E-postayı tekrar açıp okudum. "Bu acı kayıp" dedi içimdeki ses, "sen de olabilirdin, görüşmediğin o arkadaşın da, kırgın olduğun falanca da, sana kırgın olan filanca da..." Hepimiz olabilirdik, olabiliriz, olacağız. Bir gün illa.

Sonra yılların dostluklarını saçmasapan sebeplerle hiç edenler geldi gözümün önüne. Onardığımı sandığım kalbim aynı yerlerden açılıp kanamasa da sızladı, hatırlattı yara kendini. Ne hissederler acaba benim ölüm haberimi alsalar dedim içimden, bencilce. İnsanoğlu cidden tuhaf. Birinin gidişine derinden üzülürken bir yandan bencilce kendi ölümünü düşünebiliyor. Vay be. İğrenç bir insan gibi hissettim şu an kendimi. 

Herkesle her şey iyi gitmiyor, o artık kabullendiğimiz bir gerçek. Hele ki yaş alıp daha çok insan tanıdıkça, ilişkiler yıpranıp zaman aşımına uğradıkça, haksızlıklara, adaletsizliğe, görmezden gelinmeye, unutulmaya, yargılanmaya, geride bırakılmaya alıştıkça kendini korumaya almak için midir nedir insan kendi de görmezden gelmeye, unutmaya başıyor galiba. Elbette her ilişki yürümeyecek, elbette ben de dahil herkes bir gün ölecek. Sırf bu yüzden yürümeyen ilişkileri yürütmek ve kısacık ömrümüzü anlamsız ve sonuç vermeyen mücadelelerle geçirmek de saçma. Elbette kopacağız, yaralanacağız, belki fark etmeden yaralayacağız, iyi gelmeyene benden bu kadar deyip gideceğiz, ya da onlar bizden gidecek, bazen nedenini bile anlamayacağız. Hepsi doğal, çünkü hayat.

Ama işte o laf: "Acı Kaybımız". İnsanların fütursuzca birbirinin arkasından konuştuğu, ölüm yokmuş gibi kolayca kalp kırdığı bir dünya ve sonra kısacık bir e-posta. Acı kaybımız. Hepimizin kaybı. Dün akşamdan beri arkadaşımıza yazılan e-postalar düşüyor listeye. Üzüntüsünü belirtenler, anılarını paylaşanlar... Bazıları doğrudan ona hitaben yazılmış, okuyacakmış, görecekmiş gibi. En çok da o mu koyuyor acaba insana? Bu kadar sevildiğini, insanlar üzerinde ne kadar güzel etkiler bıraktığını bilerek mi gitti acaba diye düşünüyorum sürekli. Umarım öyledir. 

Dönem biterken en son ne demiştik birbirimize acaba, o anı hatırlamaya çalışıyorum, olmuyor. Görüşürüz demişizdir herhalde. Ağız alışkanlığından o da. Belki dememişizdir bile. Dönemin son sınav kağıtlarını sınıflarımıza vermek üzere odadan telaşla çıkarken unutmuşuzdur belki. Bir daha birbirimizi asla görmeyeceğimizden bihaber. Ülke değişikliği, iş değişikliği vs yüzünden değil, içimizden biri diğerinden daha önce öleceği için.

Dünden beri tutmuşum sanırım kendimi. Şimdi indi yaşlar. Yanımdaki koltukta uyuklayan Miyu fark etti durumu, güzel gözlerini kocaman açtı, bana bakıyor. Ve benim aklımda hiç aramadan sormadan bir şarkı çalmaya başlıyor. Çalıyor, çalıyor, çalıyor.

Yirmi bir yıllık ODTÜ hayatımda ilk kez aynı odaya denk gelmiştik, meğer ilk ve son kezmiş. Seni az da olsa tanımam, sakinliğinden, sabrından, tevazundan ve yaşamı her haliyle kabullenişinden dersler almam ve en son ne konuştuk onu bile hatırlayamadan, artık bizi duyamayacağın bir yerden vedalaşmam gerekiyormuş meğer. Hoşça kal sevgili güzel insan. Umarım gittiğin yer buradan daha huzurludur.

Yorumlar

  1. Başınız sağ olsun Elifciğim, sevenlerine sabırlar dilerim. :((

    YanıtlaSil
  2. Ah Elifciğim. Öğrendiğimden beri "Acı Kaybımız" kalbimi çokça acıttı. 19 senedir hiç aynı odada olmamışım, hiç derin bir sohbetim de olmamış, yanıbaşımdaki bu zarif ve bilge insana şöyle bir teğet geçmişim. Malesef. Dünden beri yaşam-ölüm-yaşam döngüsü dönerken içimde Circle o Life burada da karşıma çıktı. Sevgili Robert, dilerim sonsuz huzurda olsun. Bu dünyadan güzellikle geçti. Onun ölümü, ondan ilhamla içimdeki zarafetle ve bilgece yaşama çağrısını canlandırdı. Çünkü ölüm-hayat-ölüm döngüsü.. hoşçakal Robert, yattığın yer incitmesin..
    Deniz Yıldızoğlu

    YanıtlaSil
  3. Başınız sağolsun. Hiç birimiz ne zaman olacağına bilemiyoruz gereksiz kırgınlıklar yaşıyoruz ama hayat bu işte. Hülya

    YanıtlaSil
  4. ah canım ya...başınız sağolsun.

    YanıtlaSil
  5. başınız sağolsun. yazdıklarınızı okuduktan sonra odaya dönmenin sizin için ne kadar can yakıcı olacağını hissettim birden. sarılıyorum sımsıkı...

    YanıtlaSil

Yorum Gönder