Çalışbel veya Temışkan Olmanın Dayanılmaz Hafifliği

 



Efenim daha önce görmemiş duymamış olan varsa, bu bir tembel hayvan. Benim bu ara -ve hayatımın belli dönemlerinde- ruhen (ve bedenen) kendimi çok yakın hissettiğim ruh hayvanım. Farkımız onun cangıldaki ağaç dalında benim evdeki kanepede takılmamız, yoksa surat ifademiz falan aynı bence tembellik yaparken. Bir de benim böyle bir kürküm yok çok şükür. Tırnak boylarımız da farklı elbette. Eh bir de o benim kadar çok konuşmuyordur diye tahmin ediyorum. :) 

Ama bu görünen farklar haricinde bir farkımız var ki, yaradılış ve hayatı sürdürme şekline ilişkin benim kendimde bazen şaşırdığım bir şey. Sonsuz tembellik halinden bir anda sonsuz çalışkanlık, koşturma, hareket etme, iş bitirme haline geçiş. Fark dedim, çünkü zannımca tembel hayvanlar durup dururken asılı oldukları ağaçtan atlayıp çita gibi koşmaya başlamıyorlar ya da karınca gibi yorulmak nedir bilmeksizin çalışmaya koyulmuyorlardır. Yazının başlığındaki melez sözcükler tam da bu yüzden. Bence ben bir hayvan olsam (ki öyleyim, madem insan bir hayvanmış) tembel hayvan-karınca karışımı bir şey olurmuşum sanırım. Temkar veya kartem falan hoşuma gitmedi, ben de sadece sıfatları alıp çalışbel ve temışkan sözcüklerini uydurdum. Biraz söylenmeleri zor olsa da, çok sempatik üretimler bence eheheheh.

Şunun şurasında birkaç ay önce hem her gün okula gidip gelir, hem yoga dersleri verir, hem kitap yazar, hem çeviri yapar halde sürekli bir işle meşgulken, son iki aydır kanepeyle bütünleşmiş haldeyim çokça. Atıl olma hali beni uzunca süre hiç olumsuz etkilemeyebiliyor (ya da ben öyle sanıyorum). Misal haftasonu eşim öğlen evden çıkarken beni koltukta elimde kumandayla bırakıp, döndüğünde aynı halde bulup şaşırabiliyor.


Tam tersi durumlar da gerçekleşebiliyor tabii. Hiç enerjim yokmuş gibiyken veya gerçekten yapmam gereken acil hiçbir iş yokken ve dinlenebilecekken bir anda oturduğum yerden fırlayıp bütün kütüphaneyi boşaltıp sil baştan yerleştirmek gibi. Dünkü halim yani. Allah akıl fikir versin. Tabii bu temişkanlığın (tembellikten çalışkanlığa geçiş hali diyelim buna, diğeri de -çalışbellik yani- aşırı çalışmaktan bir anda tembelliğe yuvarlanış) birtakım olumlu getirileri olduğu gibi olumsuz yanları da oluyor. Olumlu yanı, koyulduğunuz işi ertesi güne bile bırakmadan, tertemiz hooooop yapıp bitirmek ve kafanız rahat uyumak, gerekli ve faydalı bir iş bitirmiş olmanın kısa süreli de olsa tatminini yaşamak. Olumsuz yanıysa onca hareketsizlik sonrası bir anda gelen aşırı yüklenmeyle kendinize zarar vermek. Benim dün durmaksızın çömelip kalkarak kitaplık rafları arasında dizimi cörtletmeyi başarmam gibi.

Bildiğin yaşlanıyorum be blogcum. Şimdi arşive gidip baktım da, 2006 yılında açmışım burayı. Yirmi dokuz yaşındayken! Yirmi dokuz! Üçle bile başlamıyormuş yaşım daha. Vay arkadaş. Neyse ki olanı kabul etme hali de yaş almayla birlikte -mecburen- gelişiyor da hemen çözümü nedir ona bakıyoruz. Sabahtan beri izlemediğim video kalmadı herhalde bu konuda. Menisküs falan soracağınız bi şey varsa sorabilirsiniz yani. 🤪

Aslında buraya "Nasıl da güzel bir haber aldım a dostlar, pek mesudum" diye dün yazmak istemiştim, zira cuma akşamı cidden keyfimi çok yerine getiren bir telefon aldım, içeriği şimdilik bende saklı. Ama dün o gazla tembellikten bir anda çalışkanlığa geçiverince beden dedi ki hişşşşş, nabiyon, yirmi dokuz mu sandın kendini yavrucum, bu ne hız bu ne acele ve şak durduruverdi beni. Azmedip ve tabii ki çok dikkat edip hareketlerimi yavaşlatarak kütüphaneyi düzenlemeyi bitirdim bir şekilde, bugüne bıraksam daha çok sinirim bozulacaktı, ama sağlam bir uyarı almış oldum resmen bedenimden. Bu hayatta içinde yaşadığım birincil evin kendisi olduğunu ve o eve iyi bakmazsam ben farkına bile varmadan köşenin bucağın toz ve örümcek ağı tutacağını, hatta yer yer çürüyeceğini, bunun zaten kaçınılmaz olacağını ama elim ayağım hâlâ tutar ve aklım çalışırken gerekli önlemleri almam gerektiğini hatırlatıverdi. Hiç sağa sola kıvırmadan. Dümdüz.

Uzun lafın kısası, beden sağlığınız için bedeninizi dinlemeyi ve uygun şekilde çalıştırmayı, zihin sağlığınız için zihni sakinleştirip ara ara çöplüklerden arındırmayı, ruh sağlığınız için de ruhunuzu güzel şeylerle besleyip kötü geldiğini bildiğiniz şeylerden uzak tutmayı ihmal etmeyiniz efenim. Yoksa bir bakmışsınız, yediğiniz hurmalar hikâyesinin baş rolü oluvermişsiniz.

İlgilenenler ya da benim gibi özel olarak ilgilenmese de yarattığı ruh halini, bedensel ve zihinsel duyumları tabiatı itibariyle yakınen tecrübe edenler varsa, yarın Dolunay efenim. Sakin sessiz, kendi içimizde ve dışarıda volkanlar patlatmadan geçmesi, hayatımızda/içimizde/işlerimizde tamamlanan veya tamamlanması gereken her ne varsa onları fark etmemiz ve o kapıdan geçip yenilerine rahatlıkla yürümemiz dileğiyle.


Yorumlar

  1. gayet çalışkan bir insansın sen bi defa! hem hocalık yapıp hem evi çekip çevirip ve bir çocuk yetiştirip hem d eonca çevirinin yanında kitap yazan senden başka tanıdığım yok mesela benim :)
    aynı yıl açmışız blogları, 2006 :) gerçi ben 35 yaşımdaydım o zaman ama ay ne güzel yaştı beee...

    YanıtlaSil
    Yanıtlar
    1. ehehehehe sırf bunları duymak için mi yazdım acaba diye düşündüm bi an. :) Sağ ol Şule'm, iyi ki varsın arkadaşım.

      Sil
  2. Tabiatın çalışkan bikere senin şekerim, sen kendini tembelmiş sansan da. :))

    YanıtlaSil
    Yanıtlar
    1. Belki de yoğun çalıştığım dönemlerde öyle yoruyorum ki kendimi, dinlenme fırsatı bulunca "ay bak nasıl da güzellik tembellik ediyorum" diye geçici bir süre kendimi mi kandırıyorum 😂

      Sil

Yorum Gönder