Kahve ☕️ Kitap 📚 Şemsiye ☔️



Dün bir edebiyat söyleşisi vesilesiyle bir süredir görüşmediğim iki arkadaşımı görme fırsatı buldum. Öncesinde kahve içtik, benim instagram hesabımı tamamen kapattığımı anlamamışlar, yine geçici bir süreliğine yok oldum diye düşünmüşler. Yok dedim, bu sefer başka. E yeni kitabın dediler, ne zaman geliyor? Dedim yakında. :) (Bugün de kitabımın editörüyle konuştum bu arada, bazı öykülerde isim değişikliği, şunu çıkarsak bunu alsak vs. Artık son rötuşlar cidden. 🙏🏻)

Söyleşiden sonra yemek yedik, herkes yazan-çizen-okuyan tayfa olunca muhabbet kaçınılmaz olarak edebiyat camiası vb konulara geldi. Bir kez daha fark ettim ki "gerçek" insanlardan bu şekilde ara sıra gelen bilgi akışı, sosyal medyadakine kıyasla hem daha az ve öz oluyor hem de gönderi/yorum/hikâye vs takip etmediğin için yormuyor. Sonra onlar bir şeyler içmek üzere başka bir mekâna devam ettiler. İnsanlar barlardan dışarı taşmıştı, öyle kalabalık. Ben müsaade istedim, dedim üç saat sosyalleşme yetti arttı bana, kabuğum beni bekler. :) İçlerinden astrolojiyle ilgilenen biri, hah dedi, bu oğlak işte. "Merhaba memnun oldum."🙂🐐

Bu ekipte en samimi olduğum arkadaşımla birlikte Tunalı'dan Kızılay'a yürüdük muhabbet ederek. Yakında yurt dışına ailesinin yanına gidecek. Ne kadar görsem kâr. Ondan ayrıldıktan sonra, hazır Kızılay'a inmişim, Dost'a gittim tabii ki. Kulağımda kulaklık, dolandım raflar arasında, belli bir şey aramamanın ve bir yere yetişme zorunluluğu olmamasının verdiği rahatlıkla. İlgimi çeken kitapları alıp içlerinden birer ikişer sayfa okudum, sonra geri bıraktım. Nihayet çıktığımda elimde tek bir kitap vardı. Salman Rushdie. Öfke. İsmin bende bu ara uyandırdıkları, arka kapak yazısı ve New York'ta geçiyor olması cezbetti galiba. Sonra rüzgâr başladı, bulutlar toplandı, gök kapkara oldu. Dolmuşa bindiğimde yağmur indirdi, eve vardığımdaysa artık fırtına kopmuştu dışarıda. Eşim de dışarıdaydı ve bir süre yağmurun azalmasını beklemek zorunda kaldı.

Kızlarla tıka basa yemek yediğim halde önceki günden kalan makarnayı ısıtıp biraz soya sosuyla tatlandırarak yuttum. Bir şeyler de izledim o esnada ama şu an hatırlayamadım ne olduğunu. Ah, hatırladım. Şili'deki bir tarikat liderinin yediği nanelerle ilgili bir şeydi. Eşim hayret ediyor benim gibi şiddet karşıtı birinin böyle şeyler seyretmesine. Ama insan psikolojisinin karanlık dehlizlerine oturduğumuz güvenli koltuktan erişebilmek izlemeyi de kolay kılıyor belki işte. Kendini tarikata kaptırmış insanların içte ve dışta yaşadıkları şeyler ve seri katil belgeselleri insanı çokça düşündüren, dehşete düşüren ama insan olmanın başka hallerine de çok hızlı bir erişim sağlayan programlar bence. Adamın fotoğrafını koyup uykunuzu kaçırmayayım şimdi, merak edenler için, Netflix'te.

Oğluş koro gezisinin üçüncü ve en yoğun günündeydi bugün. Bambaşka bir ülkede, benim o yaşlarda hiç olmadığım -ve daha sonraki yaşlarda da çok uzun süre olmayacağım- kadar özgür, öz güvenli, donanımlı. Ben kendi ailemde büyük çocuk olmama rağmen "kız" olmanın verdiği özel kontenjandan ötürü böyle şeylere yollanmazdım maalesef. Yurt dışına ilk çıkışım da otuzlu yaşlarımda oldu sanırım. Halbuki en büyük hayalim -yazar olmaktan sonraki yani- dünyayı gezmekti. Şimdilerde, artık bana çok tuhaf gelen bir şekilde "kitaplı yazar" tabir ettikleri gruptayım, ama anlıyorum ki o hayaller için verilen büyük uğraş, sürecin kendisi ve hep kendinle yarışıp daha iyisini yapmak için verdiğin mücadelede yaşadıkların sonuçtan çok daha kıymetli. Zira o kitap nihayet çıktığında, ya da hayaliniz her neyse o gerçek olduğunda, siz de başka bir insansınız artık, biraz da o hayali gerçekleştirmek için çabaladığınız süreç ve yolda olup bitenler, yitip gidenler, veya sizin bırakmayı seçtikleriniz sayesinde.

          Fotoğrafı iki yıl önce bu zamanlar çekmişim. Hâlâ böyle Konur, rengârenk.

Bugün de yağmurluydu Ankara. Bir ara güneş çıktığını görünce hemen kendimizi dışarı atıp kahve içtik eşimle. Benim bu ara içime dert olan -ama aslında çok şükür ki dertle uzaktan yakında alakası olmayan- bazı şeyleri konuştuk. Sizi çok iyi tanıyan ve yargıdan uzak birinin sıkılmadan dinlemesi, anlaması, hak vermese de gerçekte olan biteni size daha da kötü hissettirmeyecek şekilde ve kendi egosunu işin içine katmadan göstermesi çok kıymetli. Bu kademeye erişebildiğim, eşim dışında yani, sadece iki arkadaşım var. İyi ki de varlar.

Eşim arkadaşlarıyla buluşmaya gidince ben de markete uğrayıp kendime sevdiğim bir peynirle bir paket sade patates cipsi, fırından da baget ekmek aldım. En sevdiğim şeylerden biri basit bir sandviç, yanına cips ve gündüzse sade kahve, akşamsa kola. İki blog arkadaşımın paylaşımlarıyla gaza gelerek Mubi üyeliğimi yeniledim ve Perfect Days'e başladım. Sonra bu yazının başına oturunca sakin bir müzik açıp televizyonu kapattım, oğluşumla mesajlaştım, kedimi sevdim, şimdi de bu yazıyı bitirip uyuyacağım.

Dilerim hepimiz için sakin, huzurlu, geçici uçucu şeylerle kendimizi üzmediğimiz nefis bir hafta olur.

                                        ⋆。˚ ☁︎ ˚。⋆。˚☽˚。⋆

Yorumlar

  1. Ankara bu haftasonu biraz İstanbul gibiydi, havasına güven olmayan cisten. çok sıcak, deli gibi yağmurlu, yine çok sıcak şeklinde :)
    mubi üyeliğini yenilemekle iyi yapmışsın. ben de istediğim sıklıkta izleyemesem de, mubiyi seviyorum. sana bu yorumu trende, istanbula dönerken yazarken, kulağımda perfect daysin film müzikleri :)

    YanıtlaSil
    Yanıtlar
    1. Şu yağmurlar bi bitsin de senin Ankara'da olduğun bir hafta/haftasonu bizim kampüste görüşürüz belki Şulem. Çok özledim valla billa :)

      Sil

Yorum Gönder