İçim Ürperiyor, Ya Evde Yoksam?



Sosyal medya hesaplarımı kullanmayı bırakalı çok uzun zaman olmuş gibi hissediyorum, ama sadece bir hafta olmuş. Yani daha çok yeni ve "bağımlılığa" geri dönme riskinin hâlâ risk olduğu bir zaman aralığı. Daha önce çeşitli zamanlarda birkaç günlük uzak durmalarım ve en son geçtiğimiz Mayıs ayında bir aylık bilinçli/mecburi bir uzaklaşmam olmuştu, ama o sırada günlük hayatım zaten fazlasıyla koşturmacalıydı ve pek bir şeye bakacak vaktim olmadığı için zorlanmamıştım. Biraz şey gibi bu: üniversitedeyken bir arkadaşım oruç tutuyordu - iftar da saat 17:00-18:00 civarıydı sanırım - ve akşam 4'e kadar kadar falan uyuyor, böylece aç kalma süresinde zorlanmıyordu. Yani irade değildi olay, o süreyi açlığına odaklanmadan geçirmenin yolunu uyumakta bulmuştu.

Üniversiteler henüz açılmadığı için zorunlu birtakım işlerim hariç evden çıkmamı gerektiren pek bir şey yok. Elimde koskoca, yeni bir çeviri var, yine Heminwayciğimle birlikteyim önümüzdeki birkaç ay, ama bende her yeni çeviride olduğu gibi ilk başları çok ağır ilerliyor ve henüz bir rutine oturtamadım. İkinci romanım var bir de, sona çok yaklaşan ve bitmeyi bekleyen, ama "asıl işim" henüz başlamadı ve okula gitmiyorum. Bugün oğlumun okulunun da açılmasıyla, ev ahalisi sabahın köründe işe/okula gitti ve ben ke(n)dimle baş başa kaldım.  Uzun lafın kısası, şu an teknik olarak -özellikle dışarıdan bakana göre- "boşum".

Malum, günümüz insanı boşken ne yapar? Instagram'da kahvesini çayını, gezdiği yerleri, okuduğunu sandığı ama fotoğraf estetik olsun diye kırk bin farklı şekilde çektiği için aslında dikkati dağılıp okuyamadığı kitabını vs. paylaşır. Ve komik videolar izler, peş peşe, çünkü hiçbir çaba gerektirmiyor, hoop kayıyor aşağı bir yenisi, hoop bir kez daha kayıyor, bir video daha. Sonra biraz da hâlâ "takipleşse" de aslında görüşmediği "arkadaşları" ne yapıyor ne ediyor diye bakar; sonra sıra takip bile etmediği ama "stalk"lamaktan da geri duramadığı (stalk için "sinsice izlemek" demiş tureng, ne fena bir şey, utanç verici resmen) kişilerin sayfalarına şöyle bir göz atar ve bir bakmış o "boş" günün rahat bir 3-4 saati geçmiş gitmiş bile.

Cidden korkunç. Ve ben, kendimi kitabım ve çeviri konusunda tekrar disipline edene ve okulum açılana kadar "boşum". Ve sosyal medyayı sildim. Amanin. Panik modu her an gelebilir. Şu an kafamda yankılanan şarkı sözü şu: "İçim ürperiyor, ya evde yoksan."

Aslında çok acayip. Bir yandan hiç özlemiyorum, çünkü bir haftadır o kadar uzun uzun kitap okuyabiliyorum ki, asıl bunu yapabilmeyi çok ama çok özlemişim. Ve fark ettim ki Aslı Enver'in yeni doğan bebeğini, Ceyda Düvenci'nin boşanmasını, ne bileyim takip ettiğim ve her gün mutlaka girip baktığım sanatçıların, komedyenlerin, ve dahi keyif aldığım edebiyat sayfalarının paylaşımlarını falan görmediğimde hiç ama hiçbir şey eksilmiyor hayatımdan. Hiç! Ne acayip değil mi?

Değil. Valla da billa da değil. Bir el alışkanlığı var evet, o su götürmez, telefonu her elime aldığımda instagram ikonunu arıyor gözüm parmağım, öyle bir alışmışlık seviyesi, sonra heee sildik ya her şeyi elifim canım bi denem deyip kitabıma dönüyorum.

Ama oluşan o boşluk zannettiğim gibi anında "verimli" işlerle dolmadı. İzlediğim iki podcast üzerine bir anda her şeyi bırakma kararı almıştım, biri de Rich Roll'un Johann Hari'yle yaptığı iki saatlik sohbetti. Sonrasında sevgili Ekmekçikız'ın  tavsiyesiyle Hari'nin Çalınan Dikkat adlı kitabını okumaya başladım. Müthiş, ama bir yandan da dehşet veren bilgilerle dolu bir kitap. Kesin tavsiye. Bir yerinde şuna benzer bir şey diyor yazar: "Profesör Gloria Mark görüşmemizde dedi ki, günlük hayatınızda uzun süredir kesintilere maruz kalıyor­sanız, dış müdahalelerden kurtulduğunuzda bu sefer de kendi ken­dinizi kesintiye uğratmaya başlıyorsunuz."

Mesela telefonumda iki tane oyun var, arada kafa dağıtmak için takıldığım, bu hafta biraz onlara düştüm. Ama yine de sosyal medyanın yarattığı zihin yorgunluğunu ve fiziksel olarak hissedilebilen bitkinliği asla yaratmıyor, net. Çünkü "insan" yok içinde. Çünkü algoritma denen zıkkım yok. Çünkü "etkileşim" yok. Ve en önemlisi, olumlu-olumsuz herhangi bir "yargı" yok. Evet seviyeyi geçince "Bravo, harikasın" gibi saçma şeyler, ya da geçemediğimde, "başarısız oldun" falan yazıyor ekranımda, ama bunların verdiği hissin paylaştığım bir yazı ya da fotoğrafa "layk" almış mıyım takıntısıyla alakası yok. Daha doğrusu bunların yarattığı bir "his" yok. Sonuçta oyunu yapanlar bana aferin çocuğum ya da beceriksizsin canım dese ne demese ne. Abidik gubidik bir oyun nihayetinde. Ama emek emek yazdığım bir tanecik kitabımla ilgili yaptığım paylaşım milyonlarca paylaşım içinde yok olup gidince gelen o sinir hissi ve hayal kırıklığı? Canım egom, yazık sana.

Valla kendimi ve zayıflıklarımı yine çok açık ediyorum ya sevgili blog dostları, neyse.😄 Ne de olsa buraya uzun uzun yazdığım şeyleri sadece ve sadece gerçekten o şeyleri bilmek isteyenler vakit ayırıp okuyor. Bir nevi, "biz bizeyiz." Geri kalan tüm dikkat dağıtıcı ve enerji sömürücüler dışarıda. Çok şükür. Orada da kalsınlar mümkünse.

Ama bak şimdi yazı bitiyor ya, sosyal medyadan açılan kocaman, nefis boşluğun içine düşüverirsem korkusuyla yine çalmaya başladı o nakarat kafamın içinde:

İçim ürperiyor, ya evde yoksam? Dımmm dımmm dırırımmmm. 😁😏

Yorumlar

  1. Evdesin canım elifınt hem de gayet sıkı şekilde, merak etme. Adamcağız boşuna kilitli kutuya koymuyor telefonu, değil mi? 😉

    YanıtlaSil
  2. Ay vallahi billahi ne biçim işmiş bu canım ekmekçim :D Evdeyimdir di mi, bakim, çimdikledim, evdeymişim tamam. Ahahahaha.

    YanıtlaSil
  3. Ne kadar yoğun olsak da o boşluk dolmuyor niyeyse olsun evdeyiz genede. o şarkıyı seviyorum. Hülya

    YanıtlaSil
  4. çalınan dikkat'i okumak bir aydınlanma yaşattı bana. ama ona rağmen sosyal medyadayım hâlâ. belki bir gün bırakırım ama, şimdilik ekran süresi koymak ve ona uymaya çalışmakla kısıtladım kendimi :)

    YanıtlaSil
    Yanıtlar
    1. Şule'm, ben en az bir yıldır her yolu denedim, ama yaramaz çocuk gibi o süre sınırlarını deldim, telefonumdan sildiysem bilgisayardan baktım, yani kapı baca pencere her yerden sızıp kendi koyduğum sınırları bir güzel ihlal ettim. Ve kitabı da instagramı tamamen deaktive etme kararı alıp çıktıktan sonra okumaya başladım, ve içinde yazanlar her hissettiğimi, açıklayamadığım depresif hallerimi, cidden anlamsız yere kaybettiğim her dakikamı onaylıyor şu an. Sadece irade olmaktan çoktan çıkmış mesele maalesef, bünyede bağımlılık yapması için girilen boyutlar epey ürkütücü. Senin ve Sevin'in yaptığı gibi "seviyeli" bir ilişkiyi tutturabilsem (:D) çıkmazdım ben de muhtemelen. Gerçekten ok takdir ediyorum bunu yapabilen sizgilleri. :) Bengillere daha radikal çözüm gerekiyor...

      Sil

Yorum Gönder