Kendine Dönen Küçük İnsan 🧘🏻‍♀️

 


Son birkaç haftadır kendime iyi gelen şeyleri baştan keşfedip o şeyler aracılığıyla kendime tekrar dönme çabasındayım. 

İşe, bana en iyi gelen şeylerden biri olan yazmanın bu ara olamadığını ve belli ki bir süre daha olmayacağını kabulle başladım sanırım. Çabalayıp çabalayıp bataklığın içine çekilir gibi boğulmaktansa, bataklığın yakınındaki su kenarına bir sandalye attım ve etrafı seyrediyorum diyelim. Geleni geçeni, bir gün döneceğim ve şimdilik arama doğal bir mesafe koyduğum, bir sebepten bataklığa dönüşmüş, berraklığını yitirmiş yazma rutinimi, adım attığım sokakların yamuk yumuk taşlarını, kedilerin hava soğudukça nasıl da puf puf kabardığını. Hepsini izlemedeyim, sakin bir bakışla.

Bir de dinliyorum çokça. Yürürken ya da bir yerde otururken etraftan gelen sesleri (hatta bazen dolmuşta çalan tekno(!) müziği), oğluşumun keyifle o kemik şu bak, bu da şu vs anlatışını, bu dönemki hepsi birbirinden deli ve tatlı öğrencilerimin bıdır bıdır ve susmamacasına konuşmalarını. 

Ama en çok kendimi. Neye ihtiyacım olduğunu, neyin artık yettiğini, neyi tekrar neyiyse sıfırdan hayatıma almam gerektiğini.

Resim atölyesine başladım mesela. Kalemimin yazıda sustuğu yerden başka bir tür yaratım aksın istedim yine ve bu hiç şaşırtmadı. Her şeye üşenen ben, hafta iki saat kalkıp stüdyoya gidiyor, bazen ses çıkarmadan çalışan, bazense birbirleriyle ve hocayla muhabbet eden insanları dinliyor, ama çokça kendimde oluyorum. Hiç tanımadığın insanların arasında kendin olabilmek çok daha kolay bazen. Garip ama gerçek. Bu sabah 7:30'da katıldığım bir meditasyon buluşmasında da söyledim aynı şeyi.

Benim gibi yalnızlığıyla son derece barışık (ve hatta bundan keyif alan) biri olmak arada insan içine karışma ihtiyacını sıfırlamıyor elbette. Arada arkadaşlarla buluşmak da fena gelmiyor, ama bu ara bana en iyi gelen şey, tanımadığım ya da tanısam da bir samimiyetim olmayan küçük gruplarda kendi başıma yaptığım şeyler. İstersem konuşabileceğim ama mecbur olmadığım. Herkesin kendi iç dünyasında özgürce dolaştığı ama birileriyle yan yana olmanın verdiği sıcaklıkla da bir anlamda güvende hissettiği.

Dün bölümün yeni yıl partisi vardı misal, herkesi tanıyorum, yıllardır birlikte çalıştığım insanlar, ama o kadar rahat hissetmediğim bir kalabalık ki, gidip sıcak şarabımı aldım, birkaç kişiyle selamlaştım, sonra odaya çıkıp bu dönem birlikte çalıştığım canım hocalarla birlikte muhabbet etmeyi tercih ettim. Ele güne karşı yapılan şeylerden oldum olası hiç hoşlanmadım. Bu göstermelik kutlamalar da maalesef böyle benim için.

Ama aynı günün devamında öğrencilerimle sınıfta yeni yıl kutlaması yaptık, yedik içtik, çokça güldük, hediyeler verdik ve aldık. Çocukların enerjisi, umudu, neşesi her zaman çok iyi geliyor. İyi ki varlar gerçekten.

Resim atölyesiyle eş zamanlı şekilde Pinterest hesabımı tekrar aktif hale getirdim. Bu yazıda gördüğünüz çizimler oradan esin ve taklitle yapılmış minnaklar. Aynı yazmak gibi, çizmenin de kendine has ve çok güçlü bir sesi var ve aslında sessizlikten alıyor o gücü. Ağzı dili susunca insanın, içi konuşmaya başlıyor. Meditasyon bu değilse nedir? 

Yeni yılda hedeflerim neler mi? Tam da bunlar işte. Şu dünyada ve ömürde bana bahşedilen zamanı kendimle, başta canım eşim, oğlum ve kedim olmak üzere bana gerçek anlamda değer verdiğini bildiklerimle ve bana iyi gelen şeylerle geçirmek. 

Ötesi boş, ötesi yalan, ötesi zaman kaybı, ötesi ömürden çalınan.

Hadi sağlıcakla.

Yorumlar

  1. yaaa çok sevindim şu çizim atölyesi konusuna. senin çizimlerini hep beğenirim zaten bilirsin :)
    bi de ben senin öğrencin olmak isterdim, net. söyleyeyim dedim bunu da :)

    YanıtlaSil

Yorum Gönder