Elinde Dev Bir Ayna, Umurunda Mı Dünya 👯‍♂️


Kuşların günaydın geçidini izleyen kaç kişiyiz?
💙

Selam ahali,

İki gün önce denk geldiğim bir "reunion" (tekrar bir araya gelme/kavuşma, artık ne derseniz) haberi sonrası, ilkgençliğimin vazgeçilmezleri olan Fame (Şöhret) ve The White Shadow'dan (Beyaz Gölge) sonra geçmişe dair zihnimde en çok yer tutan dizilerinden Dawson's Creek'i tekrar izlemeye başladım. Görüntüler eski ve soluk, sahnelerle diyalogların, hatta oyunculukların bazıları komik, saçma falan, ama yine de çok güzel. Her şeye rağmen çok güzel.

Şöyle hatırlatalım efenim.



Bazı şeyler - nasıl yapıyorlar tam bilmiyorum - artık çok ama çok eskide kalmalarına rağmen tam da o zamanki ruh haline döndürebiliyor insanı anında. Müzikleri mesela dizinin, o dönem dinlediğim şeylerin büyük çoğunluğu. Gitgide zayıfladığını düşündüğüm hafızama inat sözleri, her melodi geçişi kazınmış aklıma. Diyalogların ve hatta olayların çoğu uçmuş gitmiş zihnimden, ama çok yoğun bir "his" var kalan. Onu baştan yaşıyorum sanki.

Oğlum bir ara salona geldi dün akşam. "Ne izliyorsun sen böyle?" diye sordu. "Eski bir dizi sevdiğim, ergen dizisi, sevmezsin sen," dedim. "E benim işte ergen," dedi. Yani teknik olarak doğru dediği şey tabii de, bizim ergenliğimizle şimdikilerinki bir mi? Çok ama çok şey değişti. Ama belki de bir önceki paragrafta bahsettiğim o "his" ortak noktamızdır tüm nesillerle. Çünkü her yaşın getirdikleri ve götürdükleri benzer insan hayatından ve onların bıraktığı kuvvetli hisler değil mi "hatıra/hatırlamak" dediğimiz şey?

Bugün genel kurulumuz var. Ders programım belli olacak ve Pazartesi de ders başı. Bana çok ama çok uzun gelen zor bir yazın ardından sınıfa, öğrencilerime, okuluma, şimdilerde capcanlı bir yeşile boyalı olsa da çok yakında muhteşem sarı ve turunculara bürünecek olan kampüsüme kavuşuyorum nihayet. Emekli olduğumda beni sözleşmeli herhangi bir görevli olarak almazlar mı ki ya? Alsanıza ya. Valla bak, ne iş olsa yaparım.

Haber okumayı yine bıraktım. Zira sürekli takım elbiseli, kravatlı, çatık kaşlı, gergin suratlı bağıran adam görmekten cidden çok sıkıldım. Bunların bir de kendi hayatlarımızda kravat takmasa da sürekli bir şeylerden şikayet eden, hiçbir şeyi beğenmeyen, hayat bi kendilerine zormuş gibi karşılarına aldıkları ve yanlarından asla ayırmadıkları dev bir "ben ben ben" aynasıyla dolaşan insan versiyonu var. Onlardan da sıkılalı çok oldu.

Hayat zaten kendiliğinden yeterince zor değil mi? Neden insanoğlu daha da zorlaştırıyor onu kendi kendine, şişik egosuyla ve asla kendinde hata bulmayıp tüm sorumluluğu başkalarına atmalarıyla? 

Madem gelmişiz bu dünyaya, azıcık gülsek, güldürsek, insanların beynini yiyeceğimize iyi hissetmeleri için bir şeyler yapsak, bu arada kendimize de iyi gelecek şeyler yapsak, salak salak konuşmasak... olma mı? Hepimiz, her birimiz Ö-LE-CE-ĞİZ. Bu kadar net yahu. Her an değişebilen ve türlü türlü belirsizliklerle dolu olan hayatın en net yanı bu değil mi hatta? Var mı buna da muhalefet edecek bir babayiğit? Bakayım kaç kişi parmak kaldırmış? Sıfır. Hah, tam da bunu diyorum işte! :) 

Yukarıda dinlediğiniz Paula Cole şarkısındaki gibi yani:

So open up your morning light
And say a little prayer for I
You know that if we are to stay alive
Then see the peace in every eye

Hiç ama hiç kimse hayatın zorluklarından muaf değil. Şu bahsettiğim diziye bakalım mesela. Yıllardır hayranlıkla izlediğimiz, dışarıdan bakıp ne muhteşem bir hayatları var dediğimiz şu ünlü, "her şeyleri olan" insanlara. Sadece manşetlerde en çok yer bulan "birer" trajedilerini sayayım burada.

Mesela dizide Joey'i oynayan Katie Holmes kucağında minicik kızıyla Tom Cruise ve Scientology tarikatının elinden kaçarak uzaklaştı ve zor kurtuldu, malumunuz. Benim en sevdiğim, en gerçek bulduğum karakterlerden birini (Jen) oynayan Michelle Williams, bir yaşındaki kızının babası, The Dark Night'ın muhteşem Joker'i  Heath Ledger bir gece aşırı dozdan ölüverince, babasının kopyası olan ve her ama her gün ona Ledger'ı hatırlatan Mathilda'yı bir başına büyüttü; hem de sürekli burnuna sokulan kameralar ve sorular eşliğinde. Diziye adını veren Dawson karakterini oynayan James Van Der Beek, yazının başında bahsettiğim tekrar buluşma gecesine katılamadı bile. Neden mi? Çünkü kanser tedavisi görüyor ve hayranları için çektiği videoda iplik gibi ince, inanılmaz zayıflamış. Jen'den sonra en sevdiğim karakter olan Pacey'i oynayan Joshua Jackson'dan pek haberim yok, ama o da en azından evlenip boşanmış falandır, kesin. 

Yani hiçbir şey göründüğü gibi değil ve hayat "herkese"  zor ve kısa. 

O zaman Miyucan der ki make coffee, not war sevgili insan kardeşler. Hadi sağlıcakla kalın, miyav miyav.🐾



Yorumlar