· Boşluk, Kalem, Mürekkep ·
Görseli bir Reddit hesabında buldum. Tepesinde r/Art - jelgerbeltman5 yazıyor. Sanatçının adı ikincisi olsa gerek, ama çok da fikrim yok. Tam bir referans veremesem de, gördüğüm şekilde yazayım bari de hak yememiş olayım dedim. Adı: "Emptiness, pen and ink"
Babam öleli on gün oldu. Bu on gün zarfında farklı ortamlarda farklı kişilere farklı şekillerde ifade etmek durumunda kaldım bu durumu: vefat etti, kaybettik, kaybettim, Hakk'ın rahmetine kavuştu, aramızdan ayrıldı, bu dünyadan göçüp gitti. Ölmek öyle bir sözcük ki öyle her yerde herkese söylenemiyor. Ağır, üstünüze bırakılmış bir kaya gibi. Hafifletmek gerekiyor, hafifleyebilirmiş gibi. Bir de, yine "durum" dediğimi fark ettim babamın ölümüne, ikinci kez, istemsiz. Ne diyeceğimi bilemediğimden belki, nasıl kategorize edeceğimi, nereye sığdıracağımı.
İlk "durum" demem ("üzücü bir durum yaşadım" gibi saçmasapan bir cümle hatta), YouTube kanalımın formatıyla alakası olmayan bir iç döküş videosu çekerken oldu. Yok, babamın ölümü üzerine değildi video, üniversite sınavının ve aslında böyle büyük tüm sınavların öğrenciler ve ebeveynler üzerindeki etkileriyle ilgiliydi. Videoyu çektiğim gün sabah 02:30'da uyanıp bir daha gözümü kırpmamıştım ve sabah 7'de masamın başına oturup videoyu çekmeye koyulmuştum. Video boyunca zaman zaman sesim ve dudaklarım titredi, boğazım düğümlendi, gözlerim doldu. Sınırlı editleme becerimle kestim attım oraları, o yüzden kopuk kopuk oldu bazı yerler, umursamadım. Kesmesem de olurdu aslında, sonuçta babam öleli beş gün olmuştu daha ve videoyu da sınav sonuçları açıklandıktan tam bir gün sonra, gerçekten içimde biriken birbirinin zıttı onca duyguyu nasıl atacağımı bilemediğim için çekmiştim.
Hiç yayımlamayabilirdim de, sonuçta konuşup rahatlamıştım, ne gerek vardı tanımadığım n'lerce insanın babamı öğrenmesine ya da oğlumun sınav sürecinin bende ne büyük ölçüde stres yarattığını duymasına? Hiç ama hiç bana göre bir şey değildi kamera karşısına geçip beni üzen, bunaltan, korkutan şeyleri anlatmak. Yazarak olsa hadi neyse, günlükte, blogda, hadi bilemediniz üstünü kapatarak ya da apaçık ifadelerle bir öyküde. Video nedir allasen. Hiç benlik değil, dedim, ama paylaştım yine de. Ve hiç tanımadığım insanlardan dualar geldi babama. Oğluma başarı dilekleri, kendi yaşadıkları süreçlerle ilgili içten paylaşımlar, üşenmeden, uzun uzun yazılmış yorumlar. Şaşırdım. Neden bilmiyorum, ama çok şaşırdım. Sadece iç dökme niyetinde olduğum ve bir beklentim olmadığı için belki.
Buraya da bir şey yazma gibi bir niyetim yoktu aslında, hatta yazamam, hazır değilim diye düşünüyordum, ama bu sabah kötü kalktım. Böyle şeylerde süreci iyi idare etmek diye bir şey varsa, iyi idare ettim ve ediyorum bence, ama arada çok da anlamlandıramadığım bir şeyler oluyor. Tanımlayamadığım bir boşluk hissi, yorgun bedenimi ve zihnimi bir bekleme salonuna almışlar da neyi beklediğimi bilmeden ya da hiç ol(a)mayacak bir görüşme için bir başıma gereksiz yere bekletiliyormuş ama bir sebepten ses etmiyormuşum gibi.
Babam artık yok. Artık yanına gidebileceğim, beni görünce gözlerinin içi bir anlığına da olsa gülecek o bedeni küçücük kalmış, yorgun ama güçlü adam yok. Babam yok artık değil, babam artık yok. Çünkü benim bir babam hep vardı, çocukluğumda hem çok korkup hem çok severek; gençliğimde korkmaya devam edip kızmaya başlayarak ama yine de beni onaylasın, güzel bir şey söylesin diye gözünün içine bakarak; yetişkinliğimde dönem dönem uzak durup sonra tekrar yakınlaşarak... Her şeye ve herkese rağmen en zor günlerimde yanımda olan bir babam vardı benim ve şimdi yanına gidebileceğim bir bedeni, bir cismi yok. O ne kadarını hatırlıyordu ölmeden önce yoğun bakımda nefes alabilmek için savaşırken, bilmiyorum. Beş gün boyunca yanına her gittiğimde, günde izin verilen sadece yarım saat boyunca ona söylediklerimin ne kadarını duydu, sesim ona kızının sesi olarak mı ulaştı yoksa bir uğultu, bir rüyanın içindeki rüzgâr sesi gibi mi kaldı, yanına son girdiğimde (son olduğunu bilmeden, ama sanki biraz da bilerek) "Hepimiz iyiyiz, merak etme, sakın gözün arkada kalmasın tamam mı, seni çok seviyorum" dediğimi duydu mu... Bilmiyorum. Hiçbir şey bilmiyorum. Hemşire "duyar" dedi, ben de ona inanmayı seçtim. İnanmasam da konuşacaktım, aynı şeyleri söyleyecektim, o ayrı.
Yanına girebildiğim dakikaların hiçbirinde sesim titremedi, gözümden tek damla yaş akmadı. Bir duvar ördü o günlerde ruhum sanki etrafıma ve ben o silindirik duvarın içinden, babamla sakin, hatta neşeli bir sesle ve hiç teklemeden, duraksamadan konuşan kadını izledim. Kâh aferin be elif, iyi idare ediyorsun deyip sırtını sıvazladım duvardaki delikten elimi uzatıp, kâh duygusuz mudur nedir bu, neden ağlayıp bırakmıyor ki kendini, taşlaşmış herhalde içi diye düşündüm.
On gün oldu babam gideli. İki gün önce bakımevinin ziyaret günüydü. Babam artık oradaki o yatakta değil. Bu çok tuhaf. İçimi soğutan tek şey, artık yorulmadan, sıkılmadan, zorla bir şeyler yemek zorunda kalmadan, bedeninin bir yerlerine iğneler, hortumlar girmeden rahat, tasasız uyuyor oluşu.
Bu blogdaki yazıları hep bir görselle paylaşmayı seviyorum. Bugün bilgisayarın başına oturduğumdaysa ne koyacağımı bilemedim, resimsiz paylaşmak de içimden gelmedi. Telefonumun fotoğraf albümünü taradım hızlıca; son on günde babamla ilgili sadece e-nabız sonuçları, kimlik fotoğrafları, cenaze bilgileri vs karşıladı beni. Onunla son fotoğrafımızı 82. doğum gününde, 2 Haziran'da, midesine peg takılmak üzere hastaneye götüreceğimiz sırada çekmiştim. Fotoğraftaki yüzü, kıyafeti, her şeyi gözümün önünde şu an. Eşim yanımdaydı o anda da, her şeyde olduğu gibi o zor günde de. Dönüşte almayı düşündüğüm doğum günü pastasına izin vermediler, peg takılınca belli bir süre bekleniyormuş vs.
İşte bu yazıya nasıl bir görsel koyabileceğimi bilemeyince, google'a "boşluk" yazdım. Emptiness. Boş olma hali. Yukarıda paylaştığım görsel çıktı karşıma. Adı "Emptiness, pen and ink": Boşluk, kalem ve mürekkep. Benim gibi çocukluğundan beri her duygusunu yazarak ve çizerek ifade etmeyi seçmiş yorgun bir ruh için daha anlamlı bir şey olamazdı herhalde. Şimdi "Yayınla"ya tıklayıp sizlere yollayacağım bu mektubu ve sonra içimdeki boşluğu kalem ve mürekkeple tanımlamaya, anlamaya, sağaltmaya çalışacağım. Ya da bir süre mürekkep sadece damlayacak kâğıda ve ben boş boş bakacağım.
Hoşça kal babam. Biz iyiyiz merak etme. Torunun seni içine koydukları, bu hayattan küçük kutular içinde ayrılıyor olmamızı bir kez daha yadırgamama sebep olan tabutu omuzlarında taşıdıktan birkaç gün sonra üniversite sınavında çok güzel bir sonuç aldı ve istediği bölüme girebilecek gibi görünüyor inşallah. Ben yine çeviri yapıyorum, yazmaya da tekrar başlarım artık belki. Sana çok kıymet veren damadının ve bizde kaldığın sırada çok sevip oynadığın, hareketlerine çok güldüğün komik kedimiz Miyu'nun da selamları var sana. Ve bakımevinde sana "Ümit Amca" diyen o güzel gönüllü hemşirelerin ve bakıcıların da. Adem Amca'ya verdiler mi haberi bilmiyorum. Üzülmesin diye vermedilerse bile, enerjisi olup da koridorun diğer ucundaki odasından çıkıp seninle muhabbete geldiği bir gün öğrenecek. Önce hastanede diyecekler, sonra baktı günler geçiyor hâlâ gelmiyorsun, anlayacak o da.
Gözün arkada kalmasın babişkom, her neredeysen oranın en güzel manzarasının içinde huzurla uyu.
canım elifim. her sevdiğim insan babasını kaybettiğinde ben de bir kez daha kaybetmiş gibi oluyorum. yazını okurken yine öyle hissettim o boşluk duygusunu da hüznü de sesinin titremesine rağmen dik durmaya çalışmayı da biliyorum. sarılıyorum sana kocaman. çok yorulmuş, hırpalanmıştı son zamanlarında babacığın, dinlensin artık. biz de anıları ile yolumuza devam edelim.
YanıtlaSilUzun bir aradan sonra bugün blog okumak için oturdum. Sırayla okurken şimdi vefatı öğrendim. Ne denir ki, bu acı, boşluk, üzüntüyle dolmuş bir insana ne denir ki.. Uzun zamandır videolara da bakamıyorum. Geriye doğru yazıları okuyorum blogların.
YanıtlaSilKayıplar büyük bir delik açıyor ruhlarımızda. Allahtan rahmet diliyorum. Bugün
perşembe yani cuma gecesi diye ara ara Yasin okurum ölmüş yakınlarımıza.
Yine okumak istiyorum, babacığına da bir rahmet yollamak isterim. Peygamberimiz ölülerinize Yasin suresini okuyun demiş ya inanırım ben buna.
Çok sabır diliyorum Sevgili Elif..
O boşluk hissi insan hangi yaşta olursa olsun değişmiyor Elifciğim, çünkü insan hangi yaşta olursa olsun anne baba kaybı ile öksüz yetim kalıyor.
YanıtlaSilBelki aradan yıllar geçince o boşlukla yaşamaya alışıyorsun, ama o kadar.
Babacığının ölümü ile oğlunun hayatının bir başka kapısının açılması, yaşadığımz hayatın bize hatırlatmalar sadece.
Siz onu andığınız sürece baban sizinle yaşacak. Sabırlar diliyorum Elifciğim. 💜