Tatlı, Sakin Boşluklar 🍭



Dün yine kendi kendime işler çıkarıp çok yorulduğum, ama bir o kadar da eğlendiğim bir gün oldu. Hazırlık öğrencilerime deneme sınavı verdim, Yaratıcı Yazma dersi öğrencilerimin dönem boyunca yazdıkları öyküleri bastırıp minik kitaplar haline getirdim, akşam denemeleri okuyup notladım. Beyler yemek işini kendileri halletti sağ olsunlar ve ben erkenden yatıp kütük gibi uyumuşum. 

Gözümü açtığımda saat 05:50'ydi. Biraz daha uyur muyum dedim, baktım ı-ıh, azıcık gerin-esne, sonra kalk Miyu'ya yemek koy, suyunu tazele, beyi uğurla, oğluşa kahvaltı hazırla. Son iki yıldır sabahları okula gitmeden kahvaltı faslını istemediğini söylemişti oğlum, ben de hiç itiraz etmemiştim zira o yaştayken ben de nefret ederdim sabahın köründe bir şeyler yemekten. Ama bu hafta başı itibariyle okulda her gün YKS denemeleri olduğu için, bu süreçte etsen mi kahvaltı gitmeden canımcım dedim ve o da hiç ikiletmedi, zira aç karna uzun sınavlara girdiğinde kafasının istediği gibi çalışmadığını deneyimledi sene içinde.

Sonra o da servise binmek üzere çıktı evden. Kaldık yine Miyucan'la baş başa. Bir kahve yaptım kendime, geçtim masamın başına. Uzundur ihmal ettiğim günlüğümü açıp başladım yazmaya. Çok uzun yıllar kusar gibi her gün yazdığım oldu bu defterlere, ama son dönemde, özellikle geçen yıl bu zamanlar yaşadığım içsel kırılma sonrası sanırım, daha az yazar, yazdığımda da içimi karartan şeylere ya hiç değinmez ya da şöyle bir bahsedip geçer oldum. Bugünkü de öyle oldu. Canımı sıkan şeylerden minicik bahsetsem de daha çok şükrettiğim, sevindiğim, umut ettiğim ve yapmayı hayal ettiğim şeylerle doldu sayfalar. Yok, öyle büyük büyük hayaller değil, o faslı geçeli çok oldu. Erişilebilir, bana keyif vereceğini bildiğim, ama olmazsa da hiç dert etmeyeceğim cinsten hayaller/tasarılar diyelim.

Bu yazma sürecinde bana yine şu tatlı kanaldan yayılan minnoş müzikler eşlik etti. Hatta şu anda da çalıyor.


Sonra kalkıp kahvaltı hazırladım kendime, tohumlu yemişli meyveli yulaflı yoğurt. İki gündür bu türden hafif bir şeyler yemek istiyor canım ve normale göre epey erken saatte; ben de bedenim böyle istiyorsa vardır bir nedeni deyip uyuyorum. Kahvaltı kâsemle kahvemin kalanını ve defterimi alıp balkona çıkıyorum biraz. Hava hafif serin, güneş gözüme giriyor, eşim haftasonu balkonu yıkayıp yaza hazırladığından beri heyecanla çıkıp çıkıp beni görmeyince hızla içeri giren Miyu bir masada güneşi selamlıyor, bir aşağı inip yuvarlanıyor.

Sonra üşüyüp içeri giriyorum. Yeterince doğrudan sabah güneşi aldım bence gözceğizlerime, ta akşam uyuyayacağımız uyku için bile iyi bi şeymiş bu, öyle diyor uzmanlar, yapıyoruz biz de fırsat buldukça.

Şimdi önümde güzel bir boşluk var süre anlamında. Hazırlık dersleri bitti, seçmeli bölüm dersimin ise yarın sonuncusunu yapıp o faslı (ne çok fasıl dedim bu yazıda) kapatacağız. Haziran'ın 11'indeki Hazırlık Atlama Sınavı görevine ve 13'ünde vereceğim final sınavına kadar okulla bir işim kalmadı. Sanki çok uzun zamandır bu kadar uzun süre bu kadar boş vaktim olmamış gibi hissediyorum, o kadar yoruldum bu dönem. Ama güzel bir yorgunluktu, arada höh bu ne ya dedirtse de. İki sınıfımın da öğrencileri çok candı ve hemen her gün çok istekli gittim okula, yorgunluktan bağımsız. Sağ olsun minnoşlar.

Şimdi önümde açılan bu tatlı boşlukta hem yazı-çizi hem de Youtube kanalım için neler yapabileceğime bakayım istiyorum. Uyuşma'nın Bilgi Yayınevi'nden bu ay çıkmasıydı plan, ama life happened again, ve Eylül'e kaldı o iş. O planlanan zamanda çıkabilse, akabinde ikinci roman da yıl sonuna doğru çıkacaktı, ama bu durumda o da 2026'ya kaldı. Sıkıntı yok, başta biraz gerildim bu plan/program değişikliğine/aksamalarına açıkçası, ama artık çabuk geçiyor bu his geçmişe kıyasla. Dedim buymuş hayırlısı, Türkiye ve Türk okurlar da Elif'in kitabı çıksın diye kuyruklarda beklemede değil, raad ol azizim. En önemli şeylerden biri hayatta, hele ki bizim yaşlarda, raad olmak.🧘🏻‍♀️Benim için hâlâ çok zor zanaat, ama fena yol katetmedim.

Bu mecburi bekleme süresini, basımı 2026'ya kalan ikinci romanın minnak çizimlerini yaparak, üçüncü romanın başına aylar sonra tekrar oturup nihayet devam ederek, aklımda bir yıldır dönüp duran iki ayrı projeyi hayata geçirecek miyim yoksa askıda beklemeye devam mı edecekler kısmına karar vererek ve kim bilir belki yeni bir çeviri alarak geçirebilirim.

Tabii bir de Youtube kanalı var. Ben bu Youtube işini sevdim arkadaşlar ya. Benim gibi sadece keyfiniz için yapıp para (ve takipçi) kazanma kaygısı gütmüyorsanız çok güzel, çok özgür, etkileşimin instagram gibi vıcık vıcık olmadığı sakin bir yaratma/üretme alanı. Bazı içeriklerimden sıkıldım sanırım, onları ya değiştireceğim ya da tamamen bitireceğim. Bazılarına aynen devam. Ve yeni birtakım içerikler de var aklımda ama bakalım, kısmet. Vay be elif, kırk çekic yaçında içerik üreticisi mi oldun çen. Aferin sana yavlum mithat. 👧🏻

O zaman hepinize iyi günler. Uzaklardaki canım dostum Michiko'nun biz çocukken bana yazdığı mektuplarını bitirdiği gibi bitireyim.

Esen kalın! 🙋🏻‍♀️

Yorumlar

  1. biz türkler "sınav yapmak" diyoruz, siz amerikan/ingilz ekolünden gelenler (misal sen ve zarif eşim) "sınav vermek" :)
    bu kadar şey yazdım, buna mı takıldın dediğini duyar gibiyim. ben de böyle bir cinsim işte şekerim :P

    YanıtlaSil
    Yanıtlar
    1. Ahahahaha 😂 Ya bunu daha önce de mi konuşmuştuk sanki? 😅 Ya da başka biri daha mı söylemişti acep? :))))

      Sil
    2. Blogger'ın niyeyse adsız ilan ettiği kişi benim, blogun sahibi keçi. :)

      Sil

Yorum Gönder