Kendime Doğru (Diren Ruhum) 🌬⛵️


İşle ilgili hiçbir şey yapmadığım bir üç günü geride bıraktım. 2-3 öğrencimden gelen mesaj ve epostaları okumak iş sayılmaz bence, onlar hariç. Ders hazırlamadım, herhangi bir okuma yapmadım, kâğıt notlamadım, ödevlere bakmadım vs. Bunun bir sebebi, üç günlük tatile girmeden önce deli gibi çalışıp çoğu şeyi zaten bitirmiş olmam tabii. Kalan azıcık şeyi de yarın itibariyle mesai başlayınca yapacağım ve zaten hemen yenileri eklenecek üstüne. Çok ama çok ihtiyacım varmış bu araya.

Cuma günü ders çıkışı yaşadığım ve bir önceki yazıda bahsettiğim çözülme sonrası, bu ara neden fazlaca duygusal olduğumu ve daha iyi hissetmek için neye ihtiyaç duyduğumu sorgularken buldum yine kendimi. Sorgulamayı bırakmanın da o ihtiyaçlardan biri olduğunu fark edince, içimden ne geliyorsa onu yapmaya koyuldum. 

· Uzun uzun yazdım. 
· Normalde uyumayacağım saatlere kadar uyuyor taklidi yaptım (beden alışmış, otomatikman erken uyanıyor, ama devamında -mış gibi yapmak serbest).
· Eşimle çıktığımız yemekten, hiç plan dahilinde olmadığı halde arkadaşlarımızın çaldığı bir programa gittik ve bir anda sahneye tesadüfen orada bulunan başka müzisyenlerin de çıkmasıyla harika bir konsere dönüşen ortamda inanılmaz eğlendik. 
· Evde tembellik yaptım bol bol, yedim içtim, bir şeyler izledim, kitaplara elim çokça gitse de, çok ödev/sınav okumaktan yazılı sözcüklerle arama mesafe girmiş, pek bir şey okuyamadım. 

İlk iki gün böylece geçti.

Bu sabah da ilk kahvemi evde içmek yerine, Ankara'nın en sevdiğim yerlerinden biri olan bir mekânda fotoğrafta gördüğünüz kahveyi ısmarladım kendime. Kafenin önündeki taburelerden birinde güneşi yüzüne almış uyuklayan kediyi seyrettim. Fotoğrafı çektiğim iki saniye hariç telefonu almadım elime, kulağımda müzik de yoktu. Sadece kuşlar, Bulvar'dan akan trafik ve gelip geçenlerin konuşmaları. 

Sonrasında uzun zamandır görüşmediğim üç arkadaşımla kahvaltı için buluştum. Tunalı'da yürüdüm bol bol, dönüşte eve de yürüdüm ve tembellik yaptığım iki gün boyunca uzun uzun yürümeyi özlediğimi fark ettim. 

Yürürken yine bazı şeyleri sorgularken buldum zihnimi, ama bu sefer kendime kızmadan, hakkımı teslim ederek. Bazı ilişkilerde fazlasıyla verici olduğum için kıymetin azaldığını net şekilde hissettiğim bir dönem bu; ilk kez yaşadığım bir şey değil, hatta huyum kurusun eminim yine yaşarım gelecekte de, ama eyvallahlarımın daha da azaldığını fark ettim. Netleşe netleşe yok olup gideceğim diye korkuyorum bazen. Gerçi tamamen şeffaflaştığımda beni göremedikleri için takılıp düşecek olanlar mı korksa? Bilemedim.

Eve gelince kedimi yanıma alıp sakin ama ağır uykulara dala çıka dizi izledim. Bugünü pazar sandığım için Youtube kanalımda yeni videomu görünce şaşırdım. Meğer Pazartesi'ymiş ve videoların planlamasını çok önceden yaptığım için bu haftanın ilk videosu da otomatikman yayına girmiş.

Yukarıda da bahsettiğim, son yıllarda gitgide tükenen eyvallahlarımı tekrar fark etmemle birlikte, bazı kararlar aldım. Cuma günü de almıştım aslında, ve kim bilir kaç cuma önce de, ve yıllar içinde defalarca. Bu kez biraz daha netleşip sağlamlaştılar diyelim. Malum, alınan her karar bünyeyle hemen uyum sağlayıp hayata geçemiyor, geçse de çok efektif işlemeyebiliyor. Ama baktım ki bana iyi gelen şeylerle gelmeyenleri biraz fazla karıştırmışım bu ara, unutmuşum geçmişteki benzer durumları veya görmezden gelmişim. Hatırladım. Nasıl rakı tek başına güzel, birayla vs. bulandırmamak lazım, bazen başka şeyler de karıştırmadan, tek daha güzel.

Bir editör arkadaşımın öykü kitabımla ilgili yolladığı söyleşi sorularını cevapladım. Seviyorum dikkatli ve iyi okurların yazdığım şeylerde görüp bulduklarına tanık olmaya. Kendi kendime çok eğlendim cevapları yazarken. 

Üçüncü gün de böyle geçti.

Sinir bozucu belgeselimsi bir şey izlerken zeytinyağlı yapmak üzere ayıkladığım fasulyelerden ve doğradığım kabaklardan, domestik başka işlerden, cumartesi akşamından tadı damağımda kalan buz gibi rakıyı ne kadar özlediğimden, yıllardır canlı dinlemediğim rock parçalarını avaz avaz söylemenin hızlandırdığı kalp atışlarımdan ve yüzüme yaydığı kocaman gülümsemeden, güneş yüzüme her vurduğunda gözlerimi kapatıp o kahvecinin önündeki kedi gibi kendimi ona bıraktığımdan, oğlumun gitgide yaklaşan sınavı aklıma geldikçe göğsüme dalga dalga yayılan, tam tarif edemediğim çok yönlü duygudan... bahsetmemişim. Bu son paragraf da onlara ait olsun.

🌀

Boş vakit diye bir şey yok. 

Çalışırken işinden, 
koltukta yatarken izlediğin filmden, 
okuduğun kitaptan, 

insanlarla birlikteyken onların, 
kendinle kaldığında kendinin varlığından, 

güneşli havanın sıcağından, 
gölgelerin serininden 

keyif almak var. 

Ursula'nın da dediği gibi. Boş vakitlerinizde yaptığınız şeyler diye bir şey yok, çünkü boşa geçirecek vakit yok. Hem de hiç. 

🌀

İster tembellik et, ister deli gibi çalış, yeter ki tadını çıkar hepsinin ve dibine kadar yaşa. Hepsi sana biçilen üç günlük ömre dahil çünkü. 

Üç günlük dünyadaki üç günlük ömürlerimize.

🌬"Neden yazıyorsun elif?"
"Bazen boğulduğum için, bazen de boğulmamak için."⛵️


🎶 Bir yarım akıllı, bir yarım deliDört yanım akıllı, bir yanım deliHerkes akıllı, bir ben deliBir ben deli, bir ben deli 🎶

🖤

Yorumlar

Yorum Gönder