Uçun Çamaşırlar Uçun 🎐🏮


Çok insan geçiyor hayatımızdan. Kimi bizi görmeden, kimi biz onu görmeden, kimi teğet geçerek, kimi gereksizlik derecesinde dahil olup bunaltarak. 

Şu fotoğraftaki çamaşırlara bakın. Hepsinin yaşam alanı eski bir mahallenin çamaşır ipleriyle bölünmüş hava sahası, ne tuhaf. Uçan çamaşırlar. Tellere konmuş kuşlar gibi. Hatta neredeyse kanatları varmış ya da bizzat kendileri yelkenmiş de istedikleri zaman rüzgârla şişip gidebilirlermiş gibiler. Gelin görün ki ne kuşlar ne de yelken. Onları toplayacak ellere muhtaç beyaz bezlerden ibaretler. Birbirine değenler var, karşılıklı asılı duranlar, üst üste binmiş olanlar, düşmeden salınmalarına ev sahipliği yapan ipe dolanmış, düşmekten korkar gibi sıkıca sarılmış olanlar var. Birbirinin görüş alanında olmayanlar kadar, birbirine uzaktan bakanlar da var.

Bazı insanlar da böyle. Ayakları, aklı ve tercih yapma seçenekleri olduğu, istemedikleri yerden ayrılabilecekleri halde o yere, o ruh haline, o hayata muhtaçmış gibi çakılıp kalıyorlar inatla. Tamam kuş değilsiniz uçamazsınız, hiçbirimiz değiliz; yelkenli de değilsiniz engin denizde süzülüp gidemezsiniz, ama apartmanlar arasına gerilmiş iplerde kurumaya bırakılmış pirüpak ama ruhsuz çamaşırlarmışsınız gibi davranmaya da gerek yok sanki?

Siz bilirsiniz tabii. Fotoğrafı biraz büyütünce görünen, elleri iplere uzanmış o kadınlar gibi birilerinin sizi çekip içeri almasını, ütüleyip gıcır gıcır yapmasını ya da varlığınızı bir süre daha unutup orada kurumaya bırakmasını seçebilirsiniz. Yani eğer çamaşırsanız. Çamaşır mısınız siz? Neden iplere serilip asılmayı, olduğunuz yeri değiştirmeyi birilerinin eline bırakmayı, cansız varlıklarmış gibi davranmayı seçiyorsunuz? 

Bak çekiyor şimdi bir kadın asılı olduğun ipi. Sıcaktan kupkuru olup sertleşmiştin zaten, iyi oldu. Toplayıp içeri aldı seni diğerleriyle birlikte, attı bir sepete. Biraz da orada dur bakalım. Gelip alsınlar, belki ütülesinler, belki ütülemeden öylece kırış buruş kullansınlar, sonra yine yıkayıp assınlar diye bekle. Bekle ki kendi kanatlarıyla uçan bir çamaşır olasın. Bekle dur. Öylece dur, e mi?

✧°.・˚.・✧°.・˚.・✧°.・˚.・✧°.・˚.・✧°.・˚.・✧°.・˚.・


Bu yazı, Ağustos ayında yapılan bir tür yazı maratonu için dahil olduğum "yazmayı sevenler kulübü"nde (ben böyle diyorum, bir göz atmak isterseniz asıl adı Sanal Yazıevi) yazı tetiği olarak verilen fotoğraflardan birinden esinlenerek şu an ortaya çıktı. Normalde bloga fotoğraf veya çizim eklediğimde sanatçının adını mutlaka belirtmeye özen gösteririm, ama bunu kim çekmiş bilmediğim için yazamıyorum. Affola.

Yorumlar

  1. Nasıl güzel bu yazı... siz çamaşır mısınız? Oturup düşüneceğim bu lafı şimdi. Ne zaman ıslandım, asıldım ve kurumaya bırakıldım? Benim ipimi kim çekiyor, ütümü kim basıyor? Ben çamaşır mıyım? Offf

    YanıtlaSil
    Yanıtlar
    1. Yeşim Hocam hoş geldiniz blogceğizime, çok sağ olun.🙏🏻 Ama sizin gibi gezginden çamaşır olur mu hiç hocacım :))))

      Sil
  2. Kalemine sağlık okumak büyük keyifti...

    YanıtlaSil
  3. Fotoğrafı kim çekmiş bilemeyeceğim, ancak İtalya veya Portekiz'de çekilmiş olabilir.
    Bizim Tarlabaşı sokaklarında eskiden böyle çamaşır asılırdı, şimdi kalmadı.
    Napoli ve Lizbon'dan benzer görüntüler aklımda. :)

    YanıtlaSil
    Yanıtlar
    1. Tarlabaşı'nın dönüşüme girmeden önceki yıkık dökük haliyle ilgili bir belgesel izlemiş ve çok etkilenmiştim. O bahsi geçen dönüşüme girdi mi şu an nasıl falan hiç bilmiyorum tabii. Ama vay be ne hayatlar dediğimi hatırlıyorum. Bütün binalar çok hüzünlüydü...

      Sil
  4. elifim, ne güzel yazmışsın. yine :)

    YanıtlaSil

Yorum Gönder