Renklerin İçinden 🌈


Dün bu şemsiyelerin altından yürüyerek yayınevine gittim. Çocukluğumun, gençliğimin geçtiği yerler. Değişen, eksilen çok şey olsa da hâlâ sokaklarında yürümekten, kitapçılarında dolaşmaktan, seslerini kokularını duyumsayıp hayata karışmaktan keyif aldığım bir yer Kızılay. 

Dediğim gibi, eskisi kadar değil elbette, ama ne çocukluktaki ve ilkgençlikteki deneyimlerin keyfini veriyor ki zaten? O zamanlar her şey taze, yeni bir yer açılsa kuvvetle muhtemel henüz başka bir örneği yok, buluşmalar çokça arkadaşlarla, muhabbetler masum, saf, hamburgerler gerçek anne köftesinden, bol domatesli bol turşulu, meyve suları gerçek meyvelerden, taze sıkım. Çoğu şeyin henüz kalıplara, kutulara, illa ki markalara sıkıştırılmadığı bir dönem. Geçti gitti ve biz her şeye olduğu gibi bu yenilere de alıştık. 

Yayınevinin yolu üstünde bir çiçekçi olduğunu biliyordum. Kulaklığı çıkarıp çantaya attım, çiçekçiye bitki bakımından nasıl da hiç anlamadığımı, kaktüsleri bile öldürmeyi başardığımı, şimdi hediye alacağım kişiler de benim gibiyse diye bakımı kolay bir şey almak istediğimi... bıt bıt bıt konuşurken gözüm nefis kırmızılara takıldı. Adamın gösterdiği açık pembe begonvillerden oraya kaydı gözüm ve "Şu" dedim, "Atatürk çiçeği, değil mi?" "Evet." "O olsun." "Tamam." "Zor mu bakımı?" "Yok değil, şöyle yapacaklar, böyle yapacaklar." 


Elimde saksı, girdim yayınevine. İlk adımımı yirmili yaşların çok başında bir çevirmen adayı olarak attığımda şekli şemali, iç düzenlemesi tamamen farklı olan, ama her şeyin eski halini ve yerini ezbere hatırladığım, yıllarca "keşke burada çalışabilsem" diye hayal kurduğum ve hiçbir zaman oranın çalışanı olmasam da önce çevirilerle, şimdi de kitabımla aralarına dahil olduğum o güzel yere.

Kahveler içildi, bolca muhabbet çokça kahkaha, tabii ben bir milyon sorumdan bazılarını sordum, sonra elimde kitabım, attım yine kendimi sokaklara. Bir arkadaşımla buluştuk, kahvaltı, kahve, muhabbet derken gün aktı gitti.

Şimdi, eşim işe oğlum okula gitmiş ve Miyu Hanım kim bilir hangi serin delikte kendini uykuya bırakmışken, ben sabah kahvemle masamdayım. Elimin altında kitabım. Kapak tasarımından isim seçimine her şeyiyle çok içime sinen, sadece benim yazım aşamam anlamında değil, basıma hazırlanma aşamasında da gerçekten çok emek verilmiş mütevazı, kendi halinde kitabım. 


Yolun açık olsun canım. :) Soluk gri-mavin ve kiremit kırmızınla, içinde dip dibe barındırdığın gerçeğinle hayalinle, gidenlerin ve gidemeyip kalanlarınla apaçık olsun yolun. Karşılaştığın okurlardan haber yolla bana, e mi? 

♥️

Yorumlar

  1. yolu(n) açık olsun canımın içi. Arkadaşlığın hem mutluluk hem gurur veriyor bana :)

    YanıtlaSil
    Yanıtlar
    1. Canım arkadaşım, çok şanslı hissediyorum seni ve diğer blog deyzelerimi tanıdığım için, iyi ki varsınız güzel dostlarım. :)

      Sil
  2. Ayy ne güzel bir gün olmuş. <3
    Bu kitap için içimde çok tatlı hisler var Elifciğim. :)

    YanıtlaSil
    Yanıtlar
    1. Sevinciğim, kocaman gülümsedim ikinci cümleni okuyunca. :) Güzel oldu ya, kendi halinde minik bir hoşluk oldu bu kitap. :)

      Sil
  3. Deniz Yıldızoğlu27 Ağustos 2024 20:49

    Tebrikler Elifciğim..ismine özellikle bayıldım. Yolculuklarda en çok öykü okumayı severim. Yakında da bir tren yolculuğum olacak. O zamana kadar kitabı almış olmayı umuyorum. Okuru bol olsun :)

    YanıtlaSil
    Yanıtlar
    1. Sağ ol Denizcim. :) Tren yolculuğu en sevdiğim. Umarım keyifle okursun.

      Sil
  4. Deniz Yıldızoğlu27 Ağustos 2024 20:50

    Bir de geniş aralıklarla Kızılay'a gitmeyi ben de seviyorum :)

    YanıtlaSil
  5. kitabın ismi çok hoş olmuş. yolu açık olsun ilk fırsatta okuyup yorum yazmaya çalışacağım. Hülya

    YanıtlaSil
    Yanıtlar
    1. Çok sağ olun Hülya Hanım. :) Keyifle okumanızı dilerim.

      Sil

Yorum Gönder