Bahçe Savaşları ve Başka Şeyler 🐁🐈 🦅🐢
Güne balkonda günlüğüme bir-iki sayfa bir şeyler karalayıp erken saatte pırıl pırıl güneşe eşlik eden serinliğin tadını çıkararak başladım. Tabii geleneksel bahçe şenlikleri de çok gecikmedi. Balkondan ve sonrasında mutfak ve salon pencerelerinden bana özel şahane bir performans izledim bildiğiniz. Biletsiz, ücretsiz. 🎭
Dekor her zamanki gibi bahçedeki ağaçlar ve sıcaktan sararmış çimler, başrolde bahçemizin üç güzel kedisi, figüran olarak da bas bas bağırmaya bayılan saksağanlarla ve bir farecik. Fare ölü taklidini çok iyi yapıyor yalnız, helal olsun. Adını Mahmur koyduğum pofuduk oynamak için onu havaya atıp tuttuğunda ne gıkı çıkıyor, ne hareket ediyor. Kaplumbağa ortalıkta yok bugün, izin günüdür belki ya da bu oyunda rolü yoktur, kim bilir. Geçen günkü oyunda etrafını saran beş saksağandan kaçmaya çalışırken epey yorulmuş olmalı.
Oyunun birinci perdesi, Sarı'yla Mahmur'un beni her sabah olduğu gibi mutfak penceresinde görüp selamlamalarıyla başladı. Mahmur ölü fareyi atıp tutarken beni görünce bir an dikkati dağılınca saksağanlardan biri fareye yanaştı, biraz didikledi, ama sonra vazgeçip uçtu. Ya da ben öyle sandım.
İkinci perdenin açılışında, Mahmur fareyi oraya buraya zıplatmak dünyadaki en mühim şeymiş izlenimi yaratan inanılmaz bir odaklanmayla oynamaya devam ederken, onun küçük ve ürkek bir versiyonu (sanırım kardeşi, hatta belki ikizi) olan Şaşkın geldi, fareye bir-iki pati de ben atayım dur diye girişince Mahmur'dan tokadı yiyip kaçtı. Az önce bahsettiğim saksağan arkadaşlarını da alıp geri geldi. Hem kedileri, hem fareyi yokluyorlardı arada. Sarı (üçüncü kedi) de arada dahil oluyor koşturmacaya ama bugün rolü az gibiydi, yönetmenle arası mı iyi değil nedir. Geçenlerde, daha biz hamile olduğunu bile anlayamadan iki bebek doğurmuş, maalesef ikisini de kaybetti. Bir kendimiz sıkıntı, zorluk çekiyoruz sanıyoruz ya biz bencil insanoğlu, halbuki onların hayat gailesi de her daim devam ve çok büyük zorluklarla dolu. Bu aralar haber okuyamadığımı söylememe gerek bile yok sanırım... Oyuna dönecek olursam, bir noktada Mahmur'la Şaşkın kavga eder gibi yuvarlanıp tepişmeye başladılarsa da, işi bir anda oyuna çevirip koşarak uzaklaştılar. Perde tekrar indi.
Son perdede fare artık görüş alanımızda değil. Mahmur ve Sarı da ortalıkta yok. Şaşkın ağaçlardan birine tırmanmış, iki saksağan da onun olduğu dala tünemiş, ağır ağır yaklaşıp sıkıştırıyorlar. Karşılarındakinin bir kedi olduğunu unutmuş olsalar gerek. Onların dikkatinin bir anlık dağılmasını fırsat bilen minnoş, biraz zorlanarak da olsa pıtır pıtır indi ağaçtan, koşarak gözden kayboldu.
Ve perde. 👏🏻
Perde derken, evet gösteri bitti ama aynı zamanda güneş salon penceresinden gözüme girecek seviyeye geldiği için tülü ve güneşliği de çektim gerçekten.
Hazır canım çekmişken, bu yıl daha çok tiyatroya gitmeye niyet ediyorum, hadi hayırlısı. Yeni trend manifest ettim demek mi, hadi manifest de ettim gitti. 🤪 Ankara gibi bir yerde tiyatroya gitmemek ayıp zaten de, blog yazarı üşengeç bir kişi malum.
༺☆༻
Dün uzun zamandır görüşmediğim üç arkadaşımla mesajla da olsa görüştüm. Biriyle bir süredir (aylardır aslında) kırgındık, sanırım karşılıklı şekilde, aradım hadi la yetmedi mi bu kadar, ölünce mi görüşcez dedim. Demedim tabii öyle de, aklımdan geçen oydu. İyi ki aramışım, meğer onun da hemen çözülesi varmış. Onun tatil dönüşünde buluşmak üzere sözleştik.
Bahsettiğim diğer iki kişi, Instagram'da tanışıp görüşmeye başladığım nadir insanlardan. Hesabımı silmeden önce görüşmek isteyeceğimi, özleyeceğimi, haber almak isteyeceğimi düşündüğüm kişilerin telefon/eposta vs. bilgilerinin bende olduğundan emin olup hesabı öyle silmiştim. Oğlak kafası. Ya da elif kafası. İyi ki de öyle yapmışım, çünkü -büyük konuşmayayım ama- Instaland'e dönmek gibi bir niyetim yok.
İkinci kitabım -bu kez roman değil, öykü- matbaada baskıda şu an. 🎈 Daha yeni yeni heyecanlanabileceğim sanırım. Öyle yoğun ve her anlamda yorucu son birkaç aydı ki ona bile sevinemedim doğru dürüst henüz.
Şimdi önüme son zamanlarda hiç dokunmadığım ajandamı aldım, "artık silkinip kendine gel elifcim, netflix amazon prime falan nereye kadar, hayat geçiyor ablam canım bi denem" diyerek kendime okul açılana kadar ufak tefek de olsa günlük programlar yapmaya, minik işler vermeye çalışacağım. Ne olduklarını yazmayacağım buraya, çünkü ne zaman yazsam bünye o işleri yapmışım gibi algılayıp bir kenara itiyor. Bu anlamda çok ilginç ve saçma bir mahlukatım cidden.
İşte bizde bahçe savaşları, hayat gailesi ve yorup üzenlere rağmen şükürde, minnette, huzurda ve özünde kalma çabası bu şekilde sevgili blog dostları. Sizde durumlar nasıl? 🌀🐬
güz içinde "istanbul'a gidip şule ve sevinle ada keyfi yapma"yı da programa al lütfen :)
YanıtlaSilSıcaklar filan, idare edipdururuz gari! :))
YanıtlaSilYukarıdaki yorumun altını çiziyorum, tabii ki. :)
Eylül'e niyet bırakıyorum kızlar, ama önce şu okulceğizimin işleri güçleri bir belli olsun da. :)
YanıtlaSil