Kapılar Küllere, Küller Yazıya 🚪🌱



Dün üniversiteden arkadaşlarımla buluştuk. Biri zaten buradaki en yakın arkadaşım, diğer ikisiyse uzun zaman önce iki Amerikalıyla evlenip yurtdışına yerleşen eski dostlar. Dünya tatlısı iki kız çocuğu sahibi kızkardeşler. Biriyle her yaz ailesini görmeye Ankara'ya geldiğinde görüşüyorum, diğeriniyse uzun yıllardır görmemiştim.

Devem etmeyi bir şekilde başaran eski arkadaşlıklarla ilgili (zira çoğu zamana, insan olmanın zayıflıklarına, egolara, değişimlere yenik düşüyor malum, çok azı ayakta ve içten kalabiliyor) en güzel şey, ne kadar uzun zamandır görüşmüyor olursan ol kaldığın yerden bile değil de, o ilk dost olduğun eski, uzak, nahif, henüz bozulmamış yerden devam edebilmek sanırım. Hepimizin hayatla ve sert gerçekleriyle daha yeni yeni tanışmaya başlayıp birbirimize içtenlikle destek olduğumuz, çok ama çok kahkaha attığımız, günümüzün -ya da belki bu tuhaf dönemin, bilemedim- çok beklentili sığ arkadaşlık anlayışıyla uzaktan yakından alakası olmayan, sitemin, mantıksız beklentilerin ya da haset denen sinsi düşmanın var olamadığı bir tür hayal alemi. 

Dün benim için bir anlamda milattı. Çocukluğuma ait bir dönem, bir yer fizikî var oluşunu hâlâ sürdürse de benim hayatımdan tamamen çıktı. Benim tercihim, hatta bilgim dahilinde bile olmadan. İki yıl kadar önce yine benim hiçbir dahlim ol(a)madan ilk adımı atılan süreç, üç ay kadar önce bana haber bile verilmeden atılan bir başka adımla tamamlandı ve ben, dışarıdan bakana birbirinden bağımsız görünse de benim için aynı paralelde ilerleyen bu iki münferit olayda, kendi adıma bir kapanış bile yapamadan çocukluğuma, gençliğime ilişkin çok önemli bir yere veda etmek zorunda kaldım. Bir kapı daha kapandı. Bu kez yüzüme bile değil, arkamdan, pat diye. Ben ömrüm boyunca istediğim her an oraya hep gidebilirim sanırken. 

Biraz üstü kapalı oldu, farkındayım, ama malum burası kişisel bir günlük ve sadece ben de anlasam hayatımın bu dönemini buraya not düşme ihtiyacı hissettim. Artık kimin hangi "kapılarına" dokunursa.

Bir kapı kapandığında ne olur? Siz kapatıp gittiğinizde değil, suratınıza kapatıldığında da değil, çünkü siz kapattıysanız bir şekilde olaya dahilsinizdir, suratınıza kapatıldığında da hemen o an bir şeylerin ters gittiğini fark etme, gerekiyorsa bir adım atma şansınız vardır. Ama sizin güle oynaya çıktığınız bir kapı, dedim ya, daha sonra da hep açık olacağını, istediğiniz zaman gidip arkasında size ait olduğunu düşündüğünüz şeyleri görme şansınız olduğunu düşündüğünüz bir kapı size haber bile verilmeden arkanızdan -yani sırtınıza karşı- kapatıldığında insan inciniyor. 

Sizin kalbinizde kaç kapı var, kaçı kimlere açık kimlere kapalı, kaçını siz kapattınız ya da açtınız, kaçı yüzünüze kapandı veya arkanızdan çarpıldı bilmiyorum. Ama benim kalbimde çok kapı var artık ve bazıları eski, ağır ahşap kapılar, arkası tozlu yıkık yüklükler gibi. Önlerine kocaman renkli perdeler çekip varlıklarını unutsam diyorum, olmuyor. Azıcık rüzgâr esse ucundan havalanıyor o ağır görünümlü, ama aslında her an uçmaya hazır yalancı perde. O parlak mavisinin, yeşilinin, pembesinin, turuncusunun ardından sıkıcı, boğucu, solmuş, rutubetten küflenmiş kahve rengi çıkıveriyor. O kapıların temsil ettikleriyle yaşamaya devam etmiyorum elbette, kapandıkları ilk günkü o kalp ağrısı da hep orada olmayacak, biliyorum artık. Ama ben kalbimin içini bu kadar temiz, düzenli, huzurlu, pırıl pırıl tutmaya çalışırken bazı yıpranmış, boyaları dökülmüş kapıların orada öyle yer kaplamaya devam etmesi? Hayvanların da var mı mesela kalplerinde böyle kırık dökük kapılar, yoksa biz insanoğlunun laneti mi bu?

İçten içe biliyorum, onları bir itişte devirebilirim aslında, arkalarında o sevdiğim, özlediğim şeyler yok artık çünkü. Arkaları boş. Fantastik bir filmde boşluğun içinde durup hiçbir şeye açılmayan kapılar gibi. İtip devirsem önce koca bir toz bulutu kalkar, ama en azından gözümün önünde olmaz artık. 

Çoğu zaman eli gitmiyor insanın işte. Arkasındaki gerçeklik artık başka da olsa geçmişin nahifliğini, sadeliğini, içtenliğini, neşesini hatırlatan o ahşap dikdörtgeni ayaklar altına alıp üstüne basmaya gönlü elvermiyor insanın. 

Ama aslında vermeli, verebilmeli be elifcim. Çünkü o zamanlara ait sevdiğin her şey zihninin kıvrımlarında sen istemesen de saklı zaten, hem de seni en mutlu eden halleriyle. Ve işlevini kaybetmiş o kapıyla da bir işleri yok artık. Tozun dumanın içinde artık tutunacağı duvarlar bile olmadan, arkası bomboş halde duran çürük bir tahta parçasından, ölü bir ağaçtan geriye kalan bir enkazdan ibaret o kapı artık.

Varsın devrilsin anacım. Ya da soğuk bir kış günü yakıver gitsin en güzeli. İçleri boş olduğu için saman alevinden hallice olur muhtemelen ortaya çıkan, ne ısıtır, ne aydınlatır, ama bahara hazırlık olur yine de. O gri-siyah küller toprağa karışır da belki, yemyeşil bir tomurcuk, körpe bir dal, bir öykü, hatta bir kitap olarak dönüverir sana. 🌱

Yorumlar

  1. Kapıların hiç tahmin etmediğin sırada arkandan kapanmasını yaşamayan yoktur herhalde. Sizi bir anda yakalayan bu acı durumun şokunu yaşarsınız kabullenene kadar. Bir açıklama beklersiniz ama kapıyı habersiz kapatanda zaten bu imcelik olsaydı bu durum yaşanmazdı. yapacak bir şey yok, hayat devam ediyor..

    YanıtlaSil
    Yanıtlar
    1. Çok doğru, incelik başka bir şey. :) Ve evet, hayat bizden bağımsız hep devam ediyor. 🌀

      Sil

Yorum Gönder