Hayat kısa kuşlar uçuyor dedikleri...𓅯



Merhaba, ben elif. 

İnsanların ölüm yokmuş gibi paldır küldür davranmakta beis görmediği üç günlük dünyadan bildiriyorum.

Son bir-iki haftadır hep alarm çalmadan kendiliğimden -ve çok erken, 5 civarı, bazen daha bile erken- uyanıyorum. Normalde bu beni çok mutlu eder, çünkü bilen bilir, erken sabahlara bayılırım. Alarma mecbur kalmadan sakin sakin uyanmak, masamın başına sürünmeden geçmek nefis bir şey bence. Yani normal şartlarda.

Maalesef bu ara bu kadar erken uyanmam uykumu çok iyi alıp dinlendiğim için bedenimin doğal olarak güne hazır hale gelmesinden değil. Genelde bana ağır gelen şeyler yaşadığım dönemlerde oluyor böyle. Herkes derin uykudayken benim gözler çocukluğumda çok sevdiğim Nazlıbebek'inkiler gibi pıt diye açılıverir. Hani şu yatırınca gözleri kapanan, kaldırınca açılan bebeklerden.

Böyle dönemlerde sabah günlüğüme daha çok yazıyor, sessizliğin içinde daha uzun süreler bekliyor ve eşimle çok yakın bir-iki arkadaşım dışında (mecbur kalmadığım durumda tabii) pek kimseyle ayrıntı paylaşmamayı tercih ediyorum; zira yoğun duygulara (öfke, hayal kırıklığı, üzüntü, şaşkınlık artık o dönem her neyse o duygu) yol açan durumu ne kadar çok kişiyle paylaşır ve ne kadar uzun sürelerle anlatırsam, o kadar pekişip büyüyor hacmi. Basit bir sorun yaşadıysanız, anlatır rahatlar geçip gidersiniz, evet. Ama daha büyük boyutta bir haksızlık, hadsizlik, umursamazlık vs. söz konusu olduğunda, ortaya çıkan hissi bünyeden atmak için anlatmak yetmiyor maalesef. O kadar kötü hissettiriyor ki o içinizde yanan şey, kaçmak bir yana dursun alevlerin içine atlayıp bir de içeriden bakmak gerekiyor çoğunlukla. Ne beni bu kadar kızdırdı? Bu insanların beni bu kadar üzebilecek oranda yeri ve hakkı var mı cidden hayatımda? Ortaya çıkan durum sonucunda benim hissettiğim şeylerin o duruma uzun vadede olumlu bir etkisi olacak mı yoksa boşa kürek çekip  gereksiz yere sadece kendimi mi yoruyorum? Gibi gibi.

Atasözlerimizi seviyorum genel olarak; epey nokta atışı tespitleri var çünkü. Keskin sirke küpüne zarar da onlardan biri. İlkokuldayken bu lafın anlamı, gereksiz öfkelenen kişi sadece kendisine zarar verir gibi bir şekilde açıklanırdı genelde. Elbette ilk ve görünen anlamı o, ve çok da doğru, ama şimdiki aklım ve deneyimimle düşündüğümde, çok önemli bir alt metni daha var. Sen bir şeye çok kızdığında, üzüldüğünde karşı taraf bunu asla senin hissettiğin oranda anlamıyor, anlayamaz da. Çünkü zaten o nispette anlayabilecek olsa, senin yaşadığın derinlikte yaşasa, o haksızlığı/hadsizliği yapmazdı, öyle değil mi? Yani sen saçını başını yolarak ortalıkta dolaşıp dişlerini sıktığın için sabah baş ağrısıyla uyanırken, o kendince meseleyi çok güzel hallettiğini düşünüp evinde ayağını uzatıyor, keyifle çayını içiyor, bir de üstüne kendini bir şey başarmış sanıp orada burada gerine gerine anlatıyor belki yaptığı şeyi. 

Burada ara ara yazıp çizdiğim bir şey bu aslında. Yani hepimizin  bu hayatta tekrar edip duran bir şeylerle sınanmamızdan bahsediyorum.   Örneğin ben, başkalarını kafaya takıp gününü zehir etmeme konusunda kendim dışında birilerine çok güzel akıl fikir saçıp yardımcı olabiliyor, onları rahatlatabiliyorum. Ama kendi başıma hak etmediğim bir durum geldiğinde, o akıllar fikirler alt üst oluveriyor. Bana o haksızlığı yapan kişi keh keh ortalıkta dolanmaya devam ederken, ben kızarak, söylenerek, nasıl yapar bunu ya diyerek ona zihnimde yer açmaya ve o yeri daha da büyütmeye maalesef devam ediyorum. Eskiden olsa haftalarca aylarca hatta bazı durumlarda yıllarca geçmezdi bu hal. Çok şükür artık o kadar uzun sürmüyor, ama yine de içimdeki küçük elif bi sarsılıyor ve kendine gelmesi günler alabiliyor. Neyse ki beni benden iyi tanıyan canım ailem ve bir avuç güzel dostumun yanı sıra yazı da var ve çokça şifa oluyor bana. 🙏🏻

Şimdi burayı okuyan ve bu satırlarda kendinden bir şeyler bulanlar varsa bu sözüm onlara (ve elbette yine ve en çok kendime): Lütfen kimseye ederinden fazla değer vermeyin. Lütfen şu üç günlük dünyada kimlere hayatınızda, zihninizde, kalbinizde, gününüzde yer açıyorsunuz dikkat edin. Arkanızı döndüğünüz an sizde yarattığı etkiyi hiç umursamadan hayatına devam eden ve kırıldığınızı gördüğü halde geri dönüş yapmayı bile çok gören birinin ne kalbinizde ne hayatınızda yeri olmalı. 

Ve bunların hepsinden daha önemlisi (yine size söylüyorum sevgili okurlar ama elifcim asıl sen anla) başkalarının davranışları, sözleri, karakterleri vs. yüzünden lütfen ama lütfen kendinize yüklenmeyin. Başkasının ne yapıp ettiği o kişiye ait, sizin üstünüzde bir yük olmamalı. Bu kişi(ler) size her ne hissettiriyorsa önce dibine kadar hissedin, izin verin bunun yüzeye çıkmasına, fark edin içine düşmek üzere olduğunuz kuyuyu, söylemeniz gereken bir şey veya atmanız gereken bir adım varsa söyleyin/atın, sonra da gidin kendi yolunuza. 

Oğlumun dört yaşında çözdüğü şeyle ben kırk yedi yaş ortalarında cebelleşiyorum hâlâ, o da bir tuhaf muamma. Yıllr önce, yine bilgisayar başında olduğum bir gün, bir müzik çalmaya başladı ve o aralar üzgün olduğum için birkaç damla yaş iniverdi gözümden. Oğlum da o sırada çok küçük olduğu için ayak sesini bile duymamışım, gelip bitti yanımda. Ağlarken yakalandım yani. Sonrasında şöyle bir diyalog geçti aramızda ve hayatımda aldığım (ve hâlâ yüzde yüz uygulayamıyor olsam da çok kıymetli bulup hep hatırladığım) bir ders verdi bana dört yaş bilgesi, canımın en içi. ♥️🧿

T: Neden ağlıyorsun?

E: (Hiç yalan söyleyemeyen elif) Birileri biraz üzdü beni annecim.

T: Hmmmm. (birkaç saniye sessizlik) (Son derece ciddi bir suratla) O zaman seni üzen kimse ona bunu söyle, yani seni çok üzdüğünü bilsin, sonra da sen kendi yoluna devam et.

E: ..... (sessizlik. birkaç saniyeden çok daha uzun)

İşte bugün de bunlar döküldü dilimden, yüreğimden dostlar. Dilerim bugün hayatınızda her ne olursa olsun, yaşadığınız her ama her anın ömrünüzden gittiğini, gidecek o anların ne kadar iyi ne kadar kötü olacağına da bir dereceye kadar da olsa sizin karar vereceğinizi unutmazsınız. (Dinimiz amin.)

                                                                           〰・♡・〰

Yorumlar

  1. Erol Evgin, ki kendisi yaşdaşım pek çok kadın gibi çocukluk aşkımdır, bir röportajında "ben teflon bir kişiliğim, acıyı , üzüntüyü tutmam üzerimde çok fazla" demişti. O gün bugün, teflon bir kişilik olmaya üzüldüğüm konulara takılmamaya, uzatmamaya, üzerimden akıp gitmesine izin vermeye, ve tıpkı o minik bilgenin dediği gibi yoluma devam etmeye çalışıyorum :) ne kadar başarılı olduğum tartışılır ama çabalamak da iyidir di mi? :P Teflon kişilik olmak iyidir elifim canım şekerim, çabalamaya devam :)

    YanıtlaSil
    Yanıtlar
    1. E tabii Erol Evgin de artık bi nevi atamız sayılır. :😂 Ve bu durumda "üzülünce teflon tava gibi ol" atasözünü hemen yerleştirelim literatüre. ehehehehe

      Sil
  2. Anlattığınız gibi olayları birebir yaşadım. Yıllarca sürdü etkisi şimdi biraz boşvermeye başladım. Ama o kişilerle asla görüşmeyeceğim. Çocuklar gibi olabilsek keşke. Hülya

    YanıtlaSil
    Yanıtlar
    1. Bende de anca oluyor, bu konuda gelişimim cidden yavaş maalesef. :D

      Sil

Yorum Gönder