Dazed & Confused, Ama Keçi Mi Keçi




Dört gündür yine gribimsi bir şey. İlk gün "çocukların ödev kağıtlarını sınavdan önce vermem lazım" diye takdir edilesi bir görev bilinciyle işe gittim (sanırsın uygulamalı cerrahi sınavına girecekler), sonrası artan boğaz ağrısı, acayip bir halsizlik, ev, doktor vs. Boğazım iki tam gün boyunca o kadar şişti ki içinde sadece nefes alıp vermelik ve "minik bir seslik" aralık kalmış, geri kalan bütün yollar kapanmış gibiydi. Ev ahalisi - Miyu Hanım hariç, o kalıp bana baktı garul gurul - işe/okula gidince konuşacak biri de yok haliyle, kendimle baş başa kaldım mı yine. 

Hastalık kafası zaten değişik. Başka bir dünyadaymışsın, beynini balon gibi şişirmişler de fazla gerildiği için hiçbir şeyi tam algılayamıyormuşsun ve her şey ağır çekime girmiş gibi. Hastalık sessizliği daha da ayrı bir alem. Sanki suyun içindesin, istesen de konuşmak namümkün (TDK böyle bir sözcük yok diyor, EDÖ var diyor, peh.) Durum böyle olunca, yani hareket-nefes hızı-konuşma minimuma indiğinde, zihin önce meydanı boş bulup "alllaaaaah" nidalarıyla sağdan soldan saldırıya geçiyor. "Onu da yapmadın, tembelsin işte, şunu da geciktirdin, hem şuna da ağzının payını vereydin iyiydi, bu kadar da terbiyeli olmana gerek yok, ama öbürünün de fazla mı üstüne gittin acep, hıdır da bıdır da vıdır da gıdır."

Bir süre böyle atlıkarınca gibi beyni çalkalayıp sonra sakinleşmeye başlıyor zihincağız(ceğiz?). Bakıyor sende hâlâ ses yok, algı da düşük, bakışlar kayık, zeka bile azalmış olabilir, yazık günahtır diye susuyor. Of işte sonrası derin bir boşluk. Zaman anlamını yitiriyor, akşam mı olmuş sabah mı bitmiş. Ne izlediğinden bir şey anlar haldesin ne okuduğundan, gözler açık uyuklama modu sürekli.

Hastayken düşündüğüm bazı şeyleri not alamadığım için sonradan hayıflanıyorum, ama aslında bu da saçma. Hatırlamadığım şeye niye hayıflanıyorsam. "Ama çok güzel bi şeydi yaaaa." Yavrum nerden biliyosun, unutmuşsun gitmiş. Unutulan her şeyin güzel olduğu kesin bilgi mi. Hiç değil. Epey değil.

Gördüğünüz üzere dil de kendince sarsıntılar geçirmiş, yavaştan kendine geliyor. Dün doktordan eve yürürken bizim buradaki büyükçe bir parkta yarım saat kadar oturdum. Kafamın onca ağırlığına ve bedenimin halsizliğine rağmen güneşin yüzümdeki sıcağı, kuş sesleri, yeşile bakmak nasıl iyi hissettirdi. Yine hiç konuşmadan. Kaldırımda yanından geçerken suratıma dikkatle bakan bir kadına -sanırım tipimin kayıklığı yüzünden baktı- gülümsemeye çalıştım niyeyse dönüş yolunda, ama olmadı galiba. Azıcık çarpıldı ağzım o kadar. Sigaranı iç bacım, dedim sonra içimden, ne bakıyon, herkes dışarı çıkarken saçını taramak zorunda değil. Peh.

Neyse. Bu da böyle geçmiş gitmiş olsun. Yarın beni çok özlediklerine emin olduğum (!) öğrencilerime kavuşuyorum (inşallah). Hem bugün biraz yazı da yazabildim. Güzel bile olmuş olabilir. Akşam üç gün sonra ilk defa yemek yapabilme gücü bulduğumda eşlikçi olarak Storytel'den Patricia Highsmith'in günlüklerinin okunduğu İngilizce bir kitap seçtim. İnsanların günlüklerini neden yayımlıyorsunuz arkadaşım ya? (Sen niye okuyosun elif bu kadar karşıysan, hı?) (Ben okurum arkadaş, siz de et yemeyin o zaman) (Alaka?) (Yok).

Hadi daha fazla zırvalamadan bana müsaade. İç dökmek için günlüğüme yazdığım şeyleri de buraya malzeme etmeyeceğim artık, karar verdim. (Kesin uygularsın) (Tabii uygularım, çok kararlı bi kişiyim ki ben) (He la he) (Valla bak) (elif taam git) Mazallah bi gün Patricia Smith kadar ünlü bir yazar olurum falan, kim niye bilsin yahu kime neye kızmışım, kendime yazıyorum sanıyorum ben burayı hep, ama değil tabii.. 

(Smith de Oğlakmış olum naber) (Konuyu değiştirme elif) (Sebep? Konudan bol şey mi var, değiştir dur) (Müsaade istemiştin en son? Hadi git yat, yarın iş var) (Kendi köyümden mi kovuyosun sen beni? Hem sen kimsin ya, tam olarak kiminle diyalogdayım ben son beş dakikadır?) (...) (Hişşşşşş aloooo dur kaçma, kimsin sen?! Kesin hastayken şiş boğazımdaki o minicik aralıktan kaçtın di mi içeri!) (Topuk sesleri...) (Kaç bakalım. Gördüm seni bi kere, yazarım illa bi öyküye romana, kurtuluşun yok. Tiyatro oyunu mu yazsam ya? Ne zamandır aklımda aslında, valla bak şimdi topuk sesleri deyince, ben bunu bi değerlendireyim).

Kaçak ses de sıvışınca monoloğa döndü iş. Eh, o zaman bu sefer bana gerçekten müsaade. Hadi sağlıcakla. 

İmza: 🐐
Not: Patricia'nın da High'ını düşürmüşüm Smith'i kalmış hiç söylemiyorsunuz. 

Yorumlar

  1. Ay kuzum sen de mi hasta oldun? Oğluş beyin de sesi 5 gün hiç çıkmadı, acaip bir şeydi. Bu da böyle bir salgın herhalde.
    Bir de ben senin kendi kendinle konuşmalarını çok seviyorum :-) ben de konuşuyorum ama böyle eğlenceli değilim valla :-p

    YanıtlaSil
  2. Sorma Şule'm.. Hastalık geçti sandığım sırada yazmıştım bu yazıyı, meğer bitmemiş maalesef. :( Yani kendi kendime sayıklamalara devam..😋 Oğluşun beye de çok geçmiş olsun, umarım daha iyicedir. 🙏🏻

    YanıtlaSil

Yorum Gönder