Gölgelerin Gücü Adına



Gölgemizi görebilmek, hâlâ hayatta olmakla eşdeğer bir yerde. Neil Gaiman'ın Amerikan Tanrıları'nda dediği gibi, var olan her şey gölgesini düşürür. Bu "koyu" sohbete Oscar Wilde'ı da dahil edersek der ki bize; insanoğlunun bedenin gölgesi dediği şey aslında bedenin gölgesi değil, ruhun evi. 

Yani diyor ki ustalar, varsın ki gölgen de var. Hatta bu varlığa ev sahipliği yapan şey o gölgenin ta kendisi. İstediğin kadar kaç, seninle gelecek. Arkana da düşse, önünden de koşsa. 

Ve düşün şimdi, gölgeni, karanlığını, senden yeryüzüne iz olarak düşeni, her an yanı başında ve başka hiç kimseye değil sana ait olanı "yok sayarak" hayatına devam ettiğini. Kendini herkesin gördüğü suretten ibaretmişsin gibi kandırıp, ne kadar renkli giyinirsen giyin istisnasız tüm diğerleri gibi koyu gri olan gölgeni, seninle oturup seninle kalkan o gizemli karanlığını görmezden geldiğini. 

Ruhun yaşarken ölümü dedikleri bu mudur acep? Karanlıktan kaçayım derken, aslında en "sen olandan" kaçmak ve bir yarını yok saymak?

Uzun lafın kısası, gölge candır; paçana yapışan çocuk, saçını önüne deli düşüren rüzgârdır. Sen kaçsan da, o yakalar. 😏

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder