Sıdkın sıyrıldığı, eyvallahların tükendiği bazı güzide anlar



Not #1: Bir önceki yazımı okuyanlar hatırlayacak, bu yazıya gönderme yapmış ve kendime saklamaya karar verdiğimi söylemiştim. Yoğun istek üzerine (😂 yani üç kişi sadece ama ben ve bu blog için çok mühim üç kişi, buranın en eski müdavimi canım kadınlar Şule, Sevin ve Ayşegül), Elektracığım'ın deyimiyle salıyorum gitsin.

Not #2:  Bu yazıyı okurken Lily Allen'dan "Fuck You" iyi gider diye düşündüm. Naçizane. 😂 Ama klip de çok keyifli olduğu için okumanız bitince izlemek, ya da hepten es geçmek de seçenek tabii. Paşa gönülleriniz bilir.


Bir ay süren sosyal medya orucuma son verdim. Kim neyi beğenmiş, aman biri mesaj mı yazmış, ayıp olmasın cevap yazmak lazım, kaç gündür de paylaşım yapmadım n'apsak demeden geçen bir ay. Mutlu huzurlu bir ay diyebilmek isterdim, ama zaten bunları düşünecek yerimin, zamanımın ve enerjimin olmadığı, beni hiç bilmediğim bir yerden vuran, dışarıdan bakıldığında kısacık, bana sorsanız bitmek bilmeyen bir aralık oldu. Tam "yemişim sosyal medyasını instagramını elalemin egosunu gösterişini kaprisini" dedirten cinsten, "gerçek" hayatın kendini bangır bangır hatırlattığı.

Çoktan emekli olmuş ama hâlâ çalışmaya devam eden tonton bir teyze -gelecekte kuvvetle muhtemel ben- gibi gördüğüm Facebook eski cazibesini yitirdiğinden ve  Instagram görselliği, hızı ve ego yarışlarıyla her alanda sazı eline aldığından beri birbirimizle iletişim kurma şeklimiz iyice çarpıldı sanki. Sanki mi? Sanki çok be elif, hem ne çarpıldı.

Dediğim gibi, bu fuzuli meseleleri düşünemeyeceğim kadar zor bir zamandan geçtim ve şükür ki çıktım, aslolanın sağlık ve sevdiklerim olduğunu bir kez daha çok net görüp geri kalanı düttüredebilme (biiiip) kapasitemi epey genişleterek. Ama eski düzenime dönebildikten birkaç gün sonra, instagramım hâlâ kapalıyken, kel alaka bir anda şunu fark ettim: sosyal medya koca bir yalan ve biz aslında orada "yoğuz".  (Aferin elif, cin gibisin maşallah).

Varız sanıyoruz, bir gönderimiz, kedimiz eşimiz dostumuz o günkü tipimiz (!) "like" alınca (ne demekse o) sanıyoruz ki orada bir varlığımız var, bir anlamımız, kıymetimiz. Halbuki tam bir yalan dünya. Herkesin kendi kendini eylediği, sadece o platform üzerinden iş yapıp para kazananlar için vakit kaybı olmayan bir tuhaf âlem. İnsanların sabah çekiştirdikleriyle akşam kadeh tokuştururken otuz iki diş fotoğraf koyduğu, günlük hayatlarında her şeyden şikayet edebilecek memnuniyetsizlikte olanların bile hep çok keyifli göründüğü acayip ve gerçekten "sanal" bir ortam.

Aslında iki ay önce katıldığım bir çizim atölyesini veren hoca, son derste öyle mantıklı bir şey söyledi ki ertesi gün sosyal medyaya farklı bir gözle bakıp artık o şekilde kullanabileceğim kararıyla uyandım. Çok kısa sürdü o kararlılık ve sonrasında kapattım her şeyi.😂

Şöyle ki. Hocanın atölyede benden çok genç ve hevesli, çizimden hayatını kazanmak isteyen, ama instagram sürekli değiştiği ve fazlaca talepkâr olduğu, yoğun rekabet içerdiği için kendilerini yeterince tanıtamadıklarından yakınan arkadaşlara söylediği şuydu: "Evet, sürekli değişiyor ve orada iş yapıp para kazanmak istiyorsanız, sizin ona ayak uydurmanız gerekiyor, o size ayak uydurmayacak. Aynı herhangi bir iş yeri gibi, oranın da kuralları var, belli bir yönetim şekli ve işleyişi; ve kurallar/talepler arada değişebiliyor, orada iş yapmaya devam edeceksek uyum sağlamamız gerekiyor. Mesela ben her sabah işe gider gibi o hesabın başına geçip vereceğim atölyelerle ya da çizimlerimin satışıyla ilgili mesajlara cevap veriyorum, gerekli günlük paylaşımları yapıyorum ve bunu başka bir iş yerindeki gerekliliklerden farklı görmüyorum çünkü geçimimin büyük bir kısmı orada yaptıklarımdan geliyor."

"İnanılmaz mantıklı! Bundan sonra ben de böyle yapayım! Böylece sosyal medyayla olan ilişkim değişir, daha mesafeli oluruz artık!"

Uyanış anı buydu, sonra çöküş anı geldi. Ulen ben yazı yazmaktan para kazanmıyorum ki.😂 Üzüntü ve muz kabuğu, değil de, sinir bozukluğu ve muz kabuğu diyelim. (45 yaş civarı bu çizgi film referansını anlayacaktır, gerisi çok merak ederse açıp bakacak artık google'a).

Dergilere yazı yazıyorum, öykülerim -bir kısmı yarışmalarda ödül almış- basılıyor ya da elektronik ortamda yayımlanıyor, kitap çeviriyorum yıllardır, hiç fena kitaplar da değil hani, ve nihayet geçen yıl, 45'imin sonlarında bir romanım yayımlanmış,  ama hayatımı idame ettirip oğlumu okutmamı, eve ekmek getirmemi sağlayan bunların hiçbiri değil. Ben geçimimi tam yirmi dört yıldır öğretmenlikten kazanıyorum. 

E bunları yeni mi fark ettin elif, kaz mısın çocuğum?

Yok değilim de, naifim biraz ablası. Sanıyorum ki bir maddi çıkarımız olmasa da samimiyetle paylaşılan her şey hak ettiği değeri görür. (Canım ya yazık, sen bence git Facebook teyzeyle takıl, o daha sen gibi.)

Neyse, çok uzattım ama blog benim, paşa gönül benim. Nihayetinde açtım yine instagramı, önce bir temizlik, sonra neleri hiç özlemediğimi nelere ise anında tekrar bağımlı olabileceğimi (komik video bağımlılığı nedir arkadaş, kaç yaşındasın) görüp kontrolü bu kez kalıcı olacak şekilde ele alma ihtiyacı. 

Bakın alenen ilan ediyorum efenim, sonra demedi demeyin (ya da deyin yahu, onu da deyin) kimseye eyvallahım kalmadı. Geçmiş olsun. 

Yorumlar

  1. hehehe, şarkıya ayrı, klibe ayrı bayıldım :)

    YanıtlaSil
  2. "cause we hate what you do and we hate your whole crew. so please don't stay in touch" diye gezinirim ben bugün artık :P

    YanıtlaSil
  3. Evet ya bazı günler repeat'e alıp gün boyu kulaklıktan bangır bangır. 😂

    YanıtlaSil

Yorum Gönder