Ölü Toprağı


Dün sabah, hemen her sabah yaptığım gibi oturmuş, balkondaki tatlı esinti eşliğinde sessizce yazıyordum. Kedim dış dünyaya açılmış olmanın heyecanıyla oradan oraya koşturuyor, ben de kahvemi içip uyanmaya çalışırken kağıda öylesine bir şeyler karalıyordum ki şu cümle çıkıverdi: "Dikkat edin a dostlar, birini daha yaşarken öldürüp gömdüğünüzde, onun ruh ölümünden siz sorumlu olursunuz ve o da size musallat olabilir."

Son bir haftadır bir türlü aralanmayan bulutlar arasında dolaşıp duran zihnim, bu cümleyle başını su yüzüne çıkaran bir kaplumbağaya dönüştü ve yazmaya bilgisayarda devam ettim. Ve birkaç aydır aklımda olan bir dizi öykünün ilki çıkıverdi.

"Ölü toprağı" ifadesi ise, yazdığım öykünün içeriğiyle de ilgili olarak bu sabah düştü aklıma. Bendeki çağrışımlarına ve anlamına elbette geleceğim ama önce TDK'da bulduğum anlamları paylaşayım. 

Üstüne ölü toprağı serpilmiş gibi: 

1. tembel, uyuşuk, cansız, miskin.

2. çok derin bir biçimde.

3. hareketsiz bir biçimde.

Ben bu deyimi günlük hayatta kullandığımda kastettiğim ilk anlamı oluyor genelde. Bu aralar da bünyemi kısmen ele geçirmiş bir hal. Peki ama, ister fiziksel hareketsizliği ister başka türden bir uyuşukluğu ifade etsin, biraz deşersek kaynağı nedir acaba bu lafın?

Ölü toprağı, bize ait olmayanı ifade ediyor benim için. Bana - en azından artık - ait olmayan bir ağırlığın, örneğin geçmişin ya da geçmişte bırakılması gerekip de hâlâ taşınanın epey fiziksel şekilde duyumsanabilen bir yansıması. Peki benim olmayan, ya da geride kalmış bir şey nasıl olup da tonlarca ağırlık yaratarak beni atıl hale getirebiliyor?

Çünkü ölü toprağı, başkalarına ait ve bende fazlalık. Bir başkasının - kimi zaman eski "biz"in, kimi zamansa gerçekten bizden başka birilerinin - yaşadığı, istediği istemediği, hayal ettiği, kavuştuğu, yitirdiği, sevdiği sevmediği ne varsa bir kompost yığını gibi üstümüze bırakılıveriyor. Bizim irademizin dışında, iznimiz alınmadan. İşte tam da bu noktada, genelgeçer kullanılan anlamına çok tezat yeni bir anlam doğuyor - en azından benim için. Ben talep etmemiş olsam da üzerime yüklenen ölü görünümlü ama içi kıpır kıpır solucanlarla, çeşit çeşit böceklerle dolu bu organik dağ, başlıyor benim kendi toprağımı beslemeye. 

Ve başta atalet, miskinlik, uyuşukluk gibi görünüp bunaltan, hiç geçmeyecek sandığınız o şey,  yeni fikirlerin ve çoğunlukla size ait olmayan öykülerin tohumlarıyla hiç de ölü olmayan bambaşka, capcanlı bir şeye dönüşüveriyor.


Yorumlar

  1. "üstüme ölü toprağı serpilmiş gibi" demişti geçmiş zamanlarda sevdiğim bir adam. sonra da bir daha iflah olmadı. o geldi aklıma. sana ilham vermesi ise şahane olmuş :)

    YanıtlaSil
    Yanıtlar
    1. Ya ben bu yorumları daha yeni gördüm desem? Çok ayıp. :D

      Sil
  2. Bu söz grubu bana hep bir ürperti vermiştir. Oldum olası sevmem, belki de şu mutlak sonda sevdiklerimi kaybetmekten. O yüzden mümkün olduğunca kullanmaktan kaçınmaya çalışırım. Belki öykünüzü okuduğumda tüm bu yazdıklarınız aklıma gelir ve kafamı başka bir pencereden uzatabilirim 🤨

    YanıtlaSil
    Yanıtlar
    1. Canım Sinem, hoşgeldin :) O ürperti her daim, hepimiz için geçerli tabii. Ama depresif/karanlık halleri en iyi sembolize eden ifadelerden biri gibi geliyor bana.

      Sil

Yorum Gönder