Dönmedolap 🎡
Sabahın 7:54'ü. Ankara yağmurlu ve serin. Mis. Miyu içeri temiz hava girsin diye açtığım pencerenin önünde firar hayallerinde. Bense buraya size bir soru sormak için geldim. Aslında gugıl amcaya da sorabilirdim, hatta belki sorarım, ama kendini bi şey sanıyor her şeyi ona sorunca, o yüzden sessiz sakin blogumda kalayım dedim.
Sorum şu: Bir insanın ömrü boyunca görebileceği rüya sayısının bir üst limiti var mı a dostlar? Varsa eğer, epey yüksek bir kotaymış bu herhalde ki dünyanın bütün rüyalarını ben görüyorum ve hâlâ bitmediler. Sadece son üç dört gündür gördüklerim bile film festivaline katılan film sayısından fazladır, ki düşünün bir de ömr-ü hayatımı! Hayır hani eşitlik falan? Hiç eşit değil bence bu, başkalarının rüya hakkını gasp ediyorum belki de, kim bilir?!
Babamı görüyorum bu ara sık sık. İlk rüya kötüydü, yaşlı ve o en hasta, acı çeken, benim hiçbir şey yapamadığım hali. Gitmeye çalışıyor, ama gidemiyor ve bunun için kendine kızıyor. Epey sarsılmış uyandım. Ama sonraki günler hep genç halleri geldi buldu beni. Kötü hissettirmedi bu. Neden öldüğünde değil de şimdi, kaybetmemizin üstünden neredeyse iki ay geçmişken görüyorum acaba? Eh, bünye anca algılayabiliyor belki de yokluğunu elifçim. Daha doğrusu algılamaya, sindirmeye, anlamlandırmaya çalışıyor. Neyse, kapattık bu konuyu.
Dün eşime dönüp dedim ki, kesin yine dolunay, bak gör. Beni bozmamak için gülmemeye çalışarak baktı, bir şey demedi. Telefonumu açtım. A-ha! Hem dolunay hem de ay tutulması! Vallahi billahi falla bilmemeyle işim yok, öyle batıl inançları olan biri değilim (tahtaya vururum, nazar değmesin falan derim, belki biraz batılımdır, olur o kadar, Türkiye'de büyüdük) ama bu dolunay işi gerçek a dostlar. Yani en azından ben gibi tuhaflar için gerçek! Yoga moga camiasından birilerinin "Bugün dolunay var şöyle şöyle ritüeller yapın" falan demesine gerek yok; bedenimdeki, zihnimdeki ve uykularımdaki etkilerden direkt anlayıp heh diyorum geldi yine başımın belası dünya güzeli.
Güzel yani, şimdi Allah var. Bak bak doyamaz insan. Ama ağaç da güzel be dolunayım, deniz de güzel, kedi de güzel, ama senin gibi gelip rüyalarıma musallat olmuyorlar! Nedir benden istediğin?
Neyse. Yapacak bir şey yok. Doğanın bir parçasıyız-yız-yız-yız dedin durdun yıllarca elif, al doğanın parçasısın işte, şikayet etmeyi kes. Gör rüya(lar)ını, sabah göğünün parlaklığında yok olmuş gitmiş taklidi yapan dolunaya çak selamını içinden, yürü git.
Bu arada yukarıdaki çizim hepinizin tahmin edeceği üzere eyay üretimi efenim. Yıllardır direniyordum, geçen gün dedim tamam ulan çiz hadi. Yazı masası, kahverengi uzun saçlı kadın, solunda kitaplık, masada siyam kedisi ve defterler kitaplar, masa darmadağınık, bahçede yavru kediler var falan filan. Eh fena değil, ama darmadağınık masa böyle mi olur eyaycığım? Daha çok fırın ekmek yemen gerek sanki. Miyu ve bahçedeki minnaklar çok sevimli olmuş, kabul, kız da benden epey genç, hadi oradan da artı puan sana kehkeh, ama benim masam değil bu be anacım. O ne öyle defterlerin kenarları bile birbirine paralel nizamda. Neyse, tanıştıkça öğretirim ben sana dağınıklık nedir yıvrım. Ne de olsa dünya üzerindeki tüm zekâların çok iyi bir ortalamasısın eyvallah, ama biz olmasak biz gibi olamazsın.
Konudan konuya atlamaya devam. Kendime Youtube kanalım için çok büyük(!) bir yatırım yapıp masanın üstüne koyabileceğim bir tripod aldım; selfie çubuğu da oluyor, o özelliğiyle de kampüste dolaşırken öğrencilerimi yakalayıp sokak röportajları(!) yaparım belki. Tam şu Duman parçasında bahsi geçen kişi gibi oldum ha, "aaaaah eğleniyor, kendi başığğğnaaaağ".😂
Bir şekilde eğlenmek şart dostlar. Yoksa kafayı yer insan bu memlekette. Memleket diyorum bak, doğup büyüdüğümüz, her şeyiyle hep korumaya ve sevmeye çalıştığımız yer. Sadece Ankara değil yani memleket, sadece Samsun, sadece Çorum, sadece Kars değil. Bu ülkenin tamamı bizim memleketimiz ve sorsak, yani dili olsa da konuşabilse, üzgündür bence. Kırgındır. Kızgındır da çok, ama en çok üzgündür. Yıllarca kol kanat gerdiği, analık babalık ettiği insanlar böyle birbirine düştü, onu unutup üstünde tepiniyorlar diye.
Gözüme güneş girdi bu kapalı Ankara gününde. Daldan dala atlamak da yordu. Hadi gideyim şimdilik. Sonra yine gelirim.
Gitmeden not: Romanım Uyuşma'nın Bilgi Yayınevi'nden çıkacak yeni baskısı için kapak belli oldu. O kadar güzel ki şu an burada paylaşmamak için zor tutuyorum kendimi. Bir aksilik çıkmazsa yakında basılmış halini paylaşırım inşallah buradan. Dinimiz amin.
Ben de babamı hep iyi haliyle görüyorum rüyalarımda. Birlikte gezdiğimiz, eğlendiğimiz zamanlarıyla yani. O yüzden de iyi kalkıyorum. sadece iki defa kötü gördüm. ikisinde de ertesi sabah aileden kötü haberler aldım, o yüzden görmeyeyim kötü zaten !
YanıtlaSildolunay beni etkilemezdi eskiden, şimdi ara sıra vuruyor. dünkü ay tutulması da ayrıca enteresandı ama.
Şulecim 💜
SilBaşınız sağolsun, büyük sabır diliyorum. Dolunay zamanları rüyalarımız coşuyor, hele bir de ay tutulmasıysa kallavi. Ben ağustos dolunayında bol prodüksiyonlu, çok bölümlü dolu rüya gördüm, bazılarını unutmamak için defterime yazdım. Ve evet, bir şekilde eğlenmek şart! Romanınızı heyecanla bekliyoruz. :)
YanıtlaSilÇok sağ olun. 🌸
SilMerhaba 😊 Romanınızın yeni baskısı için de şimdiden tebrikler, merakla bekliyorum! Blog yazılarınızı okumak her zaman keyifli, emeğinize sağlık.
YanıtlaSilTeşekkürler.
Sil