Maceralı Çalışmalar, Kuşlar , Kelebekler 🌿🦋



Bugün öğrenci yoktu. Hem sınav haftası olduğu hem de son devamsızlıklar girildiği için bölüm bomboştu. Ankara üç gündür inanılmaz sıcak ve ben iki gündür evde çok verimli çalışamadığım için bilgisayarımı yanımda getirip okuldaki ofisime kapanıyorum. Bu dönemki binam serin, bütün kış dondurdu, şimdi nimetlerini sunuyor sağ olsun. 

Aslında kütüphanede çalışmayı da çok seviyorum, ama bu hafta henüz gitmedim. Zaten diğer bölümlerin de final haftası olduğu için yer bulabilmek mesele. Şezlonga havlu atar gibi masalara kitap defter atıp gidiyor gençler. Bekle ki gelip alsınlar.

Dün bir süredir takip ettiğim Amerikalı bir akademisyen/yazar/podcaster'ın (Cal Newport) yeni podcast'ini dinlemeye başladım. Kendisini ilk olarak İngilizce pdf'sini bulduğum Digital Minimalism kitabıyla tanımış, kitabı bitirmeme bile gerek kalmadan zaten donmuş halde bekleyen instagram hesabımı tamamen silmiştim. Sonra yazarın Türkçe'ye Pür Dikkat adıyla çevrilen kitabına başladım ve onun sayesinde de çeşitli sebeplerden epey sekteye uğrayan çevirimi hızlandırıp düzene soktum. Odaklanma becerimizi nasıl/neden yitirdiğimize ilişkin, bendenizin dağınık ve çokça disiplinsiz bünyesinde gayet güzel karşılık bulan çözüm önerileri veren bir kitap. Tavsiye ederim. İster sınavlara hazırlanması gereken bir öğrenci olun, ister hangi işi nereye koyacağınızı bilemediğiniz için hepsini bir kazana koyup kaynatma arzusuyla yanıp tutuşan bir çalışan.

Newport'un "Deep Questions" adında bir podcast'i var. Youtube kanalındaki, kısa ve hiç hap gibi olma derdinde olmayan videolarının podcast formatına aktarılmış halleri aslında. Genelde bir saati geçiyor. Dün akşam dolmuşta başladığım yeni bölüme bu öğlen yine okulda gelirken devam ettim mesela ve hâlâ bitiremedim. Ama aynı Dijital Minimalizm'i okumayı bitirmeden sosyal medya hesaplarını şutlama kararı almam gibi, bunu da bitirmeden bana uyan kısmını hemen uygulamaya koydum. Yazının başındaki yeşil fotoğraf da ispatı. İlerideki anayoldan geçen arabalardan mezunların neşeli çığlıkları ve korna sesleri geliyor, onun dışında ortam epey sessiz.

Calport "Re-Enchanting Work" başlıklı podcast'inde "adventure working" diye bir şeyden bahsediyor. Aslında adındaki gibi maceralı bir şey değil anlattığı. Hatta benim çok severek ve yıllardır yaptığım bir şeyi, Calport haftalık çalışma programımızın içine bilinçli olarak yerleştirmemiz gerektiğini, bunun yorulan zihnimizi canlandıracağını, bunun süresinden ve yoğunluğundan bağımsız olarak yaratıcılığımızı tetikleyip yeni fikirlerin fitilini ateşleyeceğini söylüyor: doğada çalışmak! :) Bir ağacın altında, çimlerin arasına atılmış bir piknik masasında,  gökyüzünü alabildiğine görebildiğiniz bir parkta, su olan bir yerde yaşıyorsanız deniz veya nehir kenarında, belki kuş cıvıltılarının eksik olmadığı küçük bir bahçede ya da bir dağ yolunda unutulmuş eski bir bankta. 

İşte tam da bütün gün kapalı alanlarda çeviri yapmaktan beynim yanmışken ve oğluşumun okul korosunun 30. yılını kutlamak için eski mezunlarla birlikte verecekleri konseri beklerken attım kendimi okulun en sevdiğim yerlerinden birine ve sanırım ilk defa buradan yazıyorum bloga. Yaptığım şey Cal Newport'un anlattığı türden bir "deep work/derin çalışma" değil elbette, çünkü aslında yapmak istediğim yeni kitabımın taslağını çalışmaya başlamak. Ama bugünlük bu derinlikte oldu, diğeri de yakında olur dilerim. :)

Dün akşam Bilge Karasu'nun Enis Batur'a yazdığı mektuplarla Ankara yazılarının ve Mesut Varlık'ın Batur'la yaptığı bir söyleşinin yer aldığı bu kitaba başladım. Durup durup düşünerek okuyorum, Bilge Karasu'nun gözlerindeki hüznü gözümün önünden hiç ayırmayıp o derin yalnızlığını ve güzel kafasının içinde olup bitenleri sezmeye çalışarak. 
İnsanlar neden bu kadar yalnız? 

Bugünlük bu kadar diyelim sevgili blog dostları. Zaten bu yazı yine piyangodan çıktı, hesapsız kitapsız. Hepinize bol bol "maceralı çalışmalar" ve "macerasız dinlenmeler" diliyor ve canımın en içinin konserini dinlemeye gidiyorum. 💚

Yorumlar

  1. şu "pür dikkat" kitabını mutlaka okumalıyım, yazdım listeye :)
    ay ne kadar sıcak değil mi hava? evden hiç çıkmadım ama pişmek üzereyim. dışarı çıksam bir de, ne olacak bilmiyorum hiç. bir de yazın daha başındayız ya, karalar bağladım resmen!

    YanıtlaSil
    Yanıtlar
    1. Kitabı tavsiye ederim Şulecim, kolay gidiyor zaten. Ve sıcaklar üç gündür delirtti Ankara'da cidden. Binaların içi iyi, ama dışarı adım attığın anda sanki ejderhalar üflüyor. 🐲

      Sil
  2. Bir süredir evden çıkıp, yeni ve merak ettiğim mekanlarda veya alışkın olduğum suadiye remzi kitabevinde çalışıyorum. hep aklıma okul geliyor; ankara'da olsam okula giderdim diyorum... kütüphanede dergilerin olduğu ikinci katta en sevdiğim masaları kapmaya çalışırdım diyorum, hala var mıdır acaba o tek kişilik masalar? ve kitap mutlaka bakacağım, yazdım listeye ben de. ve son olarak istanbul'da çok sıcak...

    YanıtlaSil
    Yanıtlar
    1. İkinci kat benim de en sevdiğim. :) Ağaçları en içeriden gören yer sanırım. Tek kişilik masalar randevu alınıp insanların kendini kapattığı odacıkalrda var sadece. Onun dışında dörtlü, altlı masalarımız var efenim, tepeden ışıklı, bol prizli. :D Bir de meşhur kırmızı koltuklarımız var artık. ❤️ Orman manzaralı.

      Sil
    2. o odacıklara girmeyi hiç bir zaman hayal bile edememiştim :) benim okulda olduğum yıllarda da vardı. o odaların olduğu kısımda, rektörlüğe doğru olan cephede tek kişilik bir kaç masa vardı; en fazla üç masa, belki dört. ağaçlarla içe içe hissederdi insan kendini. ortada ciltlenmiş, dergilerin, yayınların olduğu raflar vardı çünkü ve başka masa yoktu. kırmızı koltukları ise sonradan gittiğim yıllarda gördüm ve hoşuma gitti...

      Sil

Yorum Gönder