Bir Sığınak Olarak Sanat 🎭


Bazı yazarları okurken karşıma oturmuşlar da muhabbet ediyoruz gibi hissediyorum. Aynı bazı müzisyenleri dinlerken birbiri ardına dizilmiş o notaların nasıl olup da beni öyle derinden etkileyebildiklerini merak ettiğim gibi. Kimilerine çok etkileyici gelen resimlere ben bakıp da bir halt anlamadığımda ve beni çok sarsan bir resim bir başkasına hiçbir şey ifade etmediğinde sanat denen şeye bir kez daha hayran oluyorum.

Kitabı yazanın, müziği yaratanın/icra edenin, resmi yapanın, heykeli şekillendirenin ya da sanatı her neyse onunla dünyadan kopacak kadar bütünleşip dünyaya -her nedense- bıraktığı esere çok da bağlanmadan bir sonraki ifade alanına geçerek kendini öncekinden soyutlayanın yıkım/seyir/yaratım/yapım arenası sanat. Ama hepsinden çok, sığınağı. 

TDK demiş ki sığınak için:

  • Yağmur, güneş veya çeşitli tehlikelerden korunmak için sığınılacak yer.
  • Özellikle hava bombardımanlarından korunmak için yapılmış yer.
  • Kötülüklerden koruyan, sığınılan kimse veya şey.

Sözlükleri seviyorum ama sözcüklerin anlamlarını çoğu kez yarım bıraktıkları hissi oluyor bende. Çeviri yaparken de arada hissettiğim bir şey bu, ama asıl insan ruhu ve duygu dünyası söz konusu olduğunda çok eksikler. Tabii onlar işini yapıyor, sözcüğün birincil, ikincil, mecaz vs anlamları, hangi türde olduğu, nasıl yazıldığı, cümle içinde nasıl kullanıldığı falan filan. Her sözcüğün her bir insan evladındaki etkisini nasıl bilsin? 

Yazmanın, müzik yapmanın, boş kağıda bir şeyler ekleyerek yaratmanın ya da tam tersi elindeki koca bir kaya parçasını eksilterek ortaya senden bir şey çıkarmanın, olmadığın bir insanın ruhuna bürünüp onu bir filmde, oyunda, öyküde "canlandırmanın" sözlükte nasıl karşılığı olabilir ki? Kim nereden ve nasıl bilebilir ki kimin ne için neye/kime/ne kadar süreyle/ne amaçla sığınmak isteyeceğini?

Yukarıdaki üç tanımdan şu da anlaşılıyor sanki: yağmur, bombardıman, kötülük sona erince, sığınak görevini tamamlıyor ve oradan ayrılıyoruz. Tekrar "dışarı" çıkıyoruz. (Tabii bombardımanda ölmeyecek kadar şanslıysak herhalde.)

Peki ya bize huzur ve mutluluk veren bir sığınma yeri bulmuşsak ve çıkmak istemiyorsak? Dışarıda olup biten artık pek de ilgilendirmiyorsa bizi, ilgilensek de bize bir faydası yoksa hatta çoğu zaman zararı varsa? Korkuyla sığınıp saklandığımız değil de koşa koşa gidip kapıyı herkesin ve her şeyin üstüne kapatıp huzur içinde kalabildiğimiz bir yerse sığınak? Neden "sığınmak" sadece çaresizliği çağrıştırsın ki böyle bir durumda? İçinde bir tür "kaçış" barındırdığı için mi?

Evet elifcim, galiba her sığınmada bir tür kaçış var maalesef. Örneğin şu an bu hiç planlanmamış yazıyı yazma sebebin görünüşte çeviriden, görünmeyen kısımda da zihninin/kalbinin içinde seni yoran her şeyden kaçıp kendine güzel, sakin bir alan yaratmak değilse ne?

İyi ama bana küçük bir çocukmuşum gibi elifcim diyen benden içeri sevgili diğer elif, dediğin gibiyse bile, bundan kime ne?

Dışarıda deli bir yağmur ve nefis gri bulutlar, kulağımda Björk neşesi, parmaklarımın ucunda onları doğurmamı bekleyen, henüz tanımadığım, ama tanımaya can attığım karakterler. Sığındım size, yine.

Görseller: https://8tracks.com/z/lost-in-my-mind & https://stock.adobe.com/search?k=writers+room

Yorumlar