Asosyal medyalı hayat ve birkaç karpuz meselesi 🍉



Instagram hesabımı tamamen sileli yedi ay olmuş. Bu süre zarfında;

  • Çok keyif alarak yazdığım ve bir yarışmada ikincilik ödülü alan polisiye öyküm "Ekmek Balinanın Karnında"nın da içinde olduğu Zehirli Kalem Öyküleri-4 raflarda yerini aldı.
  • Geçen yıl çeviri editörlüğünü üstlendiğim çok güzel bir Hemingway derlemesi yayımlandı.
  • Hemingway'in daha önce okumadığım, ölümünden hemen önce verdiği son -ve epey hacimli- eserlerinden birini Türkçeleştirip teslim ettim. 
  • İlk öykü kitabım Hadiseler Cereyan Ederken yeni yayınevimden çıktı.
  • Uyuşma'dan sonraki ikinci romanım 2025 yılı için aynı yayınevinden kabul aldı.
  • Üçüncü romanımı yazmaya başladım. 
  • Yeni kitabın ilk iki söyleşisi gerçekleşti. Yakınlarda üç söyleşi/imza daha olacak ve bunlara ilk kitap fuarı deneyimi eklenecek.
  • 50 küsur da blog yazısı yazmışım.
  • E daha ne yapsın bu garip?

Görgüsüz gibi saydım evet. Valla, şunu yaptım bunu yaptım demek değil niyetim. Tabii isteyen yine istediği gibi anlar, onda da sıkıntı yok. Sadece blog tarihime bunları not düşüp kendime (ve bazı işler için kullanmaya mecburmuşuz gibi yansıtılan sosyal medyanın bağımlılık yapan, egosal meseleleri çokça ön plana çıkaran ve deli gibi vakit yiyen zehirli yanlarından muzdarip okuyucular varsa onlara) şunu tekrar hatırlatmak istedim: Sosyal medyada var olmak -hele ki eksileri artılarının çok önüne geçmeye başlamış, vakitten enerjiden ve ruhtan çatır çutur yer olmuşsa- çok da matah bir var oluş şekli değil. Bak onsuz da mis gibi yapmışsın elifcim yapmak istediklerini.

Ha arada bir şeyler dürtmüyor mu geri dönmem için? Dürtüyor. Hişşşş çek elini kolunu asabımı bozma diyorum, kısıp geri çekiliveriyor o sinsi şeyler. Çok yüz vermemek lazım kontrolsüz zihindürtücülere.

Bu aralar epey yorgunum ve kafam da karışık. Hal böyle olunca plan-programlarım da birbirine girer genelde benim ve elimdekiler yetmiyormuş gibi yeni projelere sulanmaya, yoktan proje üretmeye başlarım. Nedendir bilinmez. Bir zamanlar dört çocuk annesi bir kadınla tanışmıştım . "İkiden sonrası üçmüş beşmiş pek fark etmiyor, aynı kaos" gibi bir şey demişti. Benimki de o hesap mı acaba? Nasıl olsa hiçbir şeyi toparlayamıyorum, gözüme güzel görünen tüm karpuzları toplayayım, elime koluma sığmayıp yokuş aşağı yuvarlanan ya da yiyemediğim için miladını doldurup çöpü boylayan olursa zaten kendiliğinden elenmiş olur? Nefis mantık bence.

Tabii ki nefis mefis değil. Bir boş an bulabilirsem (dinimiz amin) neye ne kadar öncelik vermem gerektiğine tekrar bakıp karpuzları a) hiç içlerini açmadan azaltacağım b) içlerini açıp baktıktan sonra çürük/içi geçmiş olanları eleyeceğim c) o an gözüme en güzel görünen ilk karpuzu yarıp kelek de çıksa işe koyulacak ve tatsız matsız demeden bitireceğim d) hepsini sıraya dizip bir süre daha "ay çogzel hepsi ama yaaaa" diyerek hiçbir şey yapmadan seyretmeye devam edeceğim. 

Durumun anlamsızlığına da şu parçayı uygun gördüm efenim. Esen kalınız, kendi karpuzlarınızı kendiniz seçiniz.


Yorumlar