Karışık Ama Güzel 🔹▫️🔺🔸




Hem iş-güç, hem anlamlı-anlamsız duygusal gelgitler,  hem de üzerinde çalıştığım yeni romanın nasıl bir çatıya oturacağından tam da artık emin olduğumu sanarken yeni gelen bir uyanışla her şeyin tepetaklak oluverdiği, karman çorman bir iki hafta geçirdim. 

Şöyle bir bakınca aslında aksayan çok fazla bir iş olmadı, gelgitler benim standartlarımda pek de tuhaf değildi ve bir kitabın yazılmaya başlama sürecinin diş çıkarma, her şeyin birbirine çelme taktığı hissi veren ergenliğe giriş ya da hep suda olacağını bilsen de suyun altındakiler meçhul olduğundan hafiften gerilimle çıktığın uzun bir deniz yolculuğu gibi olduğunu düşünürsek, yeni bir şey değildi. Ama yeni olmayan sarsmaz diye bir şey yok elbette. Sarstı, hem de ne, vurdu geçti. Uyku düzenim alt üst oldu, çok sevdiğim kahveyle arama zavallı kalbime ekstra çarpıntı yüklemesin diye mesafe koymam gerekti ve kendimle ilgili ihmal ettiğim, umursamadığım, unuttuğumu sandığım şeylerin su yüzüne çıkmasıyla birlikte arada boğulur gibi oldum.

Kıyının güvenli kumlarında oturup ta ileride, suyun üstünde duran bir tekneye bakmak keyiflidir. Her şey çok güzel görünür bakana. Tepeden ışığını dört bir yana doğal geometrik ışınlarla salan güneş, arkada yükselen dağlar, suyun üstünde süzülen kuşlar, arada sürü halinde su üstüne sıçrayıp geri dalan gümüş renkli güzelim balıklar, tüm bunların ortasında, ışıl ışıl parlayan suyun üstünde demir atmış veya usul usul ilerleyen, beyaz yelkenleriyle insanı bin bir hayale sürükleyen bir tekne.

Halbuki kıyıdan bir anlığına "Ah ne hoş, ne güzel" diye bakıp başını çeviren kişi ne kuşların, yengeçlerin, balıkların günlük hayat gailesini bilebilir, ne açıklarda yüzenin suyun altından ayağına değen ufacık bir şeyle zıplayıp ürkmesini görür, ne de teknenin altından pomp pomp vuran suyun sesini duyup yarattığı salınımları, bazen de ufak çaplı sarsıntıları fark eder. 

Hiçbir şey bütünüyle uzaktan/dışarıdan bakana göründüğü gibi değildir. Bahçede neşeyle oynayan kedinin açlığını gör(e)meyiz; bizimle sert konuşan birinin o an bizi düşündüğü için sevilmeme ihtimalini göze aldığını bil(e)mey(ebilir)iz; insanlara iyi gelen şeylerle uğraşmayı seçmiş birinin aslında kendine iyi gelmek için yıllarca sarf ettiği çabayı, o bize anlatmayı seçmezse asla duymayız.

Cumartesi yeni kitabımın ilk söyleşisinde sevgili çeviri editörüm Ceren'in Bilgi Yayınevi adına bana armağan ettiği, içinde öğrencilerimin getirdiği tek tek çiçekler de olan yazının başında gördüğünüz şu nefis buket gibi. Salona yaydıkları koku, yanından her geçtiğimde gözüme çalınan renk şöleni, bakan göze verdikleri keyif ayrı, yaklaşıp baktığımda gördüğüm kırık dallar, başı öne eğilmiş, kimi uçlarından sararmaya/çürümeye yüz tutmuş çiçekler ayrı. Bir arada çok güzel olsalar da hepsi farklı yerlerden, farklı ömürlerde. Onları koyduğumuz bir avuç suda dayanabildikleri kadar dayanacaklar işte birlikte.

Hayat işte. Hem karışık, hem güzel. Arada kedinin açlığını giderecek, sudan korkana "sadece yosun, korkma" diyebilecek kadar uzun bakmayı başarırsak, ya da bize o şekilde bakabilen birileri varsa hayatımızda, ne âlâ. 🙏🏻

Yorumlar

  1. canım benim, cumartesi şahane geçmiştir eminim :) çiçek de ayrı şahane :)

    YanıtlaSil

Yorum Gönder