Göçüp Gidenlerin Ardından 💭
Aylardır zihnimin içinde dönüp duran bir konu vardı. Nihayet geçen hafta, kendi içimde çeliştiğim noktaları da irdeleyerek o meseleyi anlamaya/anlamlandırmaya çalıştığım bir yazı çıktı ortaya, bugün de Parşömen Fanzin'de yayımlandı. Net bir sonuca bağlan(a)madı elbette, zira bazı konular tabiatları gereği her daim bir çelişki barındırıyor sanırım.
Fotoğraftakiler, yazının gizli kahramanları demek istesem de, öldükten sonra bile (ya da tam olarak öldükten sonra) gizli kalamayan kahramanları. Ne demek istediğimi yazıyı okuduğunuzda anlayacaksınız. Bakalım hangi fotoğrafın kime ait olduğunu gözlerinden çıkarabilecek misiniz? :)
Keyifle okumanız dileğiyle bağlantıyı bırakıyorum.
zaman zaman kafam ıkurcalayan bir konudur bu. ne güzel yazmışsın. Dostlarımın, aile fertlerimin bana yazdıkları mektupları bir kutuda özenle saklar, sonra da "ben öldükten sonra atılacaksa neden saklıyorum" diye düşünür "e atsalar en iyisi, ya okurlarsa" diye de eklerim hemen, ki ben sıradan bir insanım. böyle, tanınan sevilen yazarların mektupları beni daha da etkiler her seferinde. okumayı seviyorum yalan yok, ama izinsi yayınlananlarda kalbim sızlamıyor değil. Mesela Ahmed Arif'in Leyla Erbil'e yazdıklarını bir solukta okumuş ama bu mektupların okunmasını ister miydi Ahmed Arif diye düşünmeden de edememiştim. Bir de oğlu mesela, ne hissetmiştir o mektupları okurken?...ay zor konular bunlar...konuşmamız lazım :)
YanıtlaSilAhmed Arif'in Leyla Erbil'e yazdıklarını okumadım, ama merak ettim şimdi işte. Tam da buydu yazmak istediğim sanırım :D Ve evet, bunları uzuuuun uzuuuun oturup konuşmamız lazım, mümkünse kahve eşliğinde. ♥️ (Okul tüm hızıyla açıldığı için İstanbul'a hâlâ gelememiş bir elifınt'tan sevgilerle. 😂)
Sil