Bir Pazar Kediler, Yağmur ve Ben 🐈 💦👧🏻

Mahmur 🐾

Sabah serinliği ve sessizliğinde bahçeye inip kedilerin sularını yenileyeyim, yemek vereyim dedim. Evleri bahçemiz olan Mahmur ve Sarı hemen koşup geldi. Şaşkın bugün ortalıkta yoktu. 

Ben daha kapları temizleyip içlerine yeni mama-su koyamadan yüzüme ve omzuma minik damlalar düşmeye başladı. Bulutlar yüzünden gökyüzü hafif kapalı olsa da sabah güneşinin o nefis parlaklığında yağmur damlaları pırıl pırıl inip manzaramı daha da güzelleştirmeye koyuldu. İyi ki tam da o anda inmişim, dedim, yoksa kuru mamalar ıslanıp şişecekti. Böylece kuru mama koyacağım kaplarla su kaplarından iki tanesini çardağın altında farklı yerlere koyup içlerini doldurdum. Yaş mamaları da minik başka kaplara koymamla birlikte yan bahçelerden dört başka kedi daha geldi ve sessiz ama son derece gergin kedi savaşları başladı. Gerçekten tam bir hayat gailesi.

Arada homurdansalar da cidden sessiz kovalamacalarla birbirlerini o kaptan bu kaba, şu bahçeden bu bahçeye sürmelerini izlerken çardağın altındaki banka oturup termosta getirdiğim kahvemi yudumlamaya koyuldum. Birkaç aydır yazmaya niyetlenip türlü türlü sebepten başlamayı ertelediğim yazının ilk sözcükleri dökülür mü ki diye bir de defter ve kalem getirmiştim yanımda. Ama bir baktım, kalem omzuma çapraz astığım minik çantada yok. Kaplarla yemekle suyla uğraşırken düşmüş belli ki. 

Gençken böyle şeyleri dert eden bir yapım vardı. Hatta hayatı kendime böyle ufacık, anlamsız şeylerle zehir edebilen, maalesef. "Kırk yılın başı bahçeye yazmaya indim de kalemim kayboldu da bak işte yazamadım da hem birden yağmur da indirdi bıdı bıdı bıdı bıdı." Gibi. Of ya, ne yormuşum kendimi bilmeden. Yaş almanın böyle bir güzelliği var ben gibi çocukluktan gerilim ve sıkışmışlık duygusu getirenlerin. Yıllarca kendinizi büyük küçük her şeye yormak vesilesiyle beklentilerle dolu mükemmelliyetçiliğinizden ve -meli -malı cümlelerinden öyle bir bıkıyorsunuz ki, eeee yeter lan modu gelip çörekleniyor. Çok da iyi oluyor.

Son gelen siyah kedi de banktan kalkmamla ürküp kaçmadan yemeğini bitirsin diye bekledikten sonra ayaklandım, sıcaklardan kuruyup sararmış çimlerin üstünden geçip eve giderken kalemimi bulup gülümsedim. 

Şimdi balkondayım. Yan apartmanın girişinde oturan teyze de çıktı balkona, iki ayrı tepside bekleyen ezilmiş (rendelenmiş?) domatesleri karıştırıyor. Salça mı yapıyor acaba? Ben de geçen hafta on iki kilo domates doğrayıp poşetleyip buzluğa attım. Bu hafta da biber-domates karışımları yapıp kavanozlara atacağım. Kış için yiyecek hazırlığı bende bu kadar. Bamyayla fasulyeyle vs uğraşamıyorum artık. 

Bahçede yağmur tatlı tatlı çiseler, ben kopkoyu kahvemi yudumlayarak yazacağım yazıyı kafamın içinden geçirir, kediler de kâh birbirlerini kovalayıp kâh karınlarını doyururken bir şey fark ettim. Ne kadar durgun, sakin olduğumu ve bunun sadece sabah sessizliğinden, huzurdan ya da genel itibariyle tabiatımdan dolayı olmadığını. İlk kitabım çıktığında da benzer bir hal yaşamıştım. Önce ne olduğunu anlayamamış, yıllardır hayalini kurduğum şey gerçekleşmişken neden içimde coşku, sevinç, mutluluk kadar, adını koyamadığım bir "boşluk" da hissettiğime anlam verememiştim. 

Sonra kafama dank etmişti. Kitap çıkmadan çok değil 2-3 ay önce neşemi çalmıştı biri. Yıllar önce hayatımda ve kalbimde kocaman bir yer açtığım biri, anlam veremediğim şekilde yıllardır içinde biriktirip emek emek büyüttüğü kuruntuları, yargıları, üstten bakmaları bir anda üstüme kusmak vesilesiyle hayatından ve benim dostluk sandığım şeyden şutlamıştı beni. Arkasına bile bakmadan giderken içimdeki çocuk neşesini de çalarak. En azından bir süreliğine.

Neşem de geri geldi elbette, içimde açılan boşluk da usul usul kapandı. Peki ama şu anda, ikinci kitabım, hem de yıllardır çeviri yaptığım, Türkiye'nin en köklü yayınevlerinden birinden çıkmışken, ne bu hüzün yine? Bu sefer çözümlemem çok daha kısa sürdü. Son 3-4 ayda neşemi çalan biri oldu yine, kalbimdeki o boşluk ondan. Bu kez çok daha farklı bir şekilde, çok daha derinde, çözülmesi daha zor, ama yarattığı his az çok diğerininkine benziyor. 

Ve benim artık "neşeçalanlara" karşı bir savunma geliştirmem gerekiyor. Geliştirdim aslında ve uygulamaya da koydum çoktan ama malum bir yöntem geliştirdiğinizde onu sürekli değişen koşullara göre güncelleyip yenilemek de şart. Yılmadan usanmadan üstünde çalışıyorum bu durumun. Mesela şu an içimdeki o "bir şey eksik, bir şey eksik, nedir nedir, aaaa neşemmiş" hissi önceki gibi uzun sürmeyecek biliyorum. Çünkü her neşeçalan bir sonrakine hazırlıyor bizi aslında, yeter ki gözümüzü zihnimizi dört açıp görelim. 

Bahçedeki kedilere dönecek olursak. Kimi iki lokma yiyip diğerleri tarafından kovalandı, kimi korkup kaçtı, ama nihayetinde hepsi bir kelebek ya da böcek görünce oyununa geri dönüyor, sonsuz bir neşeyle. Gözlerindeki o inanılmaz meraka, huzurlu ve güvende hissettikleri an kendilerini lök diye atıp yalanmaya ya da uyuklamaya başlamalarına asla engel olamıyor birkaç dakika önce yaşadıkları gerilim. 

Yazının sonuna geldiğim şu anda, bahçede tek bir fotoğraf bile çekmediğimi fark ettim. Halbuki ne kadar güzeldi yağmur, günün ilk pırıltıları kediler, gökyüzü... Hâlâ bir instagram hesabım olsa kesin çekerdim mesela, bir de değil, bir sürü. Ve onları hikâyelere koymaya ya da gönderi yazmaya başlar, belki hangi kedi diğerini ne ara kovaladı, yağmur ne ara dindi fark etmezdim bile. Fark etsem bile aklım koyduğum nefis yağmur damlaları fotoğrafına gelecek beğenilerde olurdu belki.

Cuma akşamı yeni kitabımın matbaadan çıktığı haberini yakın arkadaşlarıma ve çok yakın olmasa da benim için içten bir şekilde mutlu olacağına emin olduğum kişilere mesaj atarak verdim. Tabii ki buradan da duyurdum. Aldığım coşkulu tepkiler yaramaz zihnimde çok hızlı bir "bak Instagram'ın açık olsaydı şimdi bunun on katı güzel tepkiyi görecektin elifcim," diyerek nabzımı yokladı resmen. Hatta yazdığım arkadaşlardan fikirlerine çok güvendiğim iki-üç tanesi "artık sadece kitaplar için de olsa bir hesap aç tekrar bence" deyince zihnime hiç hoşlanmadığım tedirgin bir hal geldi yerleşti. Açmalı mı açmamalı mı. Hemen atlamalı mı bi durmalı mı. Şu meli malı hali bile durumun çok da sağlıklı olmadığının başlı başına göstergesi ya, neyse.

Eskiden olsa çok çabuk etki altında kalıp isteyip istemediğimden henüz emin olmadığım şeyleri hızla, üstüne çok da düşünmeden, daha doğrusu tam olarak ne isteyip ne istemediğimi anlamadan yapardım. Bu kez dedi ki içimde yaşayan ve benden daha bilge olduğu kesin olan "kişi": Bİ DUR. Daha bugün aldın haberi, ve duyurmak istediğin herkese de haber verdin sayılır aslında, bir avuç insan da olsa. Gerisini zaten yayınevi halleder. Asıl onlar kanalıyla öğrenecek kitapseverler, gerçek okurlar. Hatırla o hesabı neden kapattığını, kendi egon da dahil olmak üzere egolardan nasıl bunaldığını, sürekli ve aşırı bilgi akışının ne kadar yorduğunu. 

Ben de bi durdum. Zaman ne gösterir bilmem, ama şu an bu "kendi kendimi duyurma" halinin yakın çevreyle sınırlı olması yetiyor gibi. "Beğenilmeye/onaylanmaya değil, yazmaya vakit ayırmak istiyorum" dediğim o an aklımda. Ve bu yazıyı okuyan sizlere şaka gibi veya çocukça gelebilir ama orası gerçekten bir tür bağımlılıktı ve tamamen bırakmak da çok emek istedi. Neredeyse beş ay oldu kapatalı ve o zamandan beri buraya çok daha aktif yazıyorum, hem de sessizce, kendi kendime. Aylarca ertelediğim çevirimi hızlandırıp bitirebildim, çok daha sakinim ve sanırım bunun birden yine o hızlı bilgi alışverişine, anlık dopamin alma ihtiyacına dönmesine hazır değil bünyem. Arkadaşlarıma da dediğim gibi, duruma göre bakarız, ama ben iyiyim böyle ya. Valla.

Kitapceğizime göz atabileceğiniz bağlantıyı bu yazıya da bırakıp kaçayım artık. Şudur efenim: Hadiseler Cereyan Ederken . Bak yine tatlı bir heyecan geldi, yüzüme bir gülümseme yayıldı, içim kıpırdadı. :) Neşemi çok kısa süreliğine çalabildiniz ulan bu sefer, diye bağırasım var.

Tepeye koyacak bir resim de buldun mu bu yazı tamamdır elifcim. (Buldum. Yukarıdaki fotoğraflar başka bir günden, Mahmur ve Sarı.) Hadi herkese iyi pazarlar. Pişt, demedi demeyin, neşe hırsızlığı çok arttı son yıllarda, aman diyeyim, bizim kediler gibi tetikte olun, kendinizi koruyup kollayın, ama içinizi de çok karartmayın. Fırsatını buldukça kedicikler gibi keyifle kelebeklerin peşinden koşun, merakla etrafınıza bakın, zıplayın hoplayın, gülün güldürün, ana çemberinizin dışında durması gerekenlerin sinsice içeri nüfuz edip kısacık ömrünüzü zehir etmesine izin vermeyin. :) 

İçimden bu parça geçti hepimiz için. İyi pazarlar. 🌊⛵️


Yorumlar

  1. neşeni, neşemizi çalmasınlar elifcim ya :) bilgi yayınevinden çıkmış bir yeni kitabın var senin. ben uzaktan neşelendim ayol, sen parende falan atsana :)

    YanıtlaSil
    Yanıtlar
    1. Kitaplık düzenlerken dizini cörtleten parende atarken n'apar kendine acaba diye düşündüm bi an ahahahaha :) Canım Şule, yok çaldırmıyorum işte artık, çok şükür. Arada yokluyor kuyunun dibi, kışt diyorum, az ötede oyna.

      Sil
  2. Sakin neş'e, huzurlu neş'e, ağzı kulaklarında neş'e...
    Hepsi ve daha fazlası pek güzel olur, sen aldırma ruh emicilere. :)

    YanıtlaSil
    Yanıtlar
    1. Sevin bunu tişörte yazdırıp gezmek lazım valla. :)

      Sil

Yorum Gönder