Kalpavrksa 🌳
Bugün Hıdırellez.🌸 Bahar geldiğinde kendime ve ev halkına Marteniçka yapmakla başlayıp bunları kırlangıç ya da leylek gördüğümüz zaman çiçek /meyve veren bir ağaca bağlarken dilek dileyerek devam eden sürecin, benim için tamamlanıp daha derin bir anlam bulduğu nokta sanırım Hıdırellez. İnancı "kendince" olan ve o kendinceliği çokça içinde yaşayan insanlardanım ve bu iki bahar ritüeli de (sabah kahve-yazı ritüelimi saymazsak) yıllardır hayatımda yeri olan yegâne ritüeller. İşin içinde doğa ve iyi niyet olan şeyler, bağlı oldukları kültür ve inanç sisteminden bağımsız olarak huzur veriyor bana sanırım ve her alanda çok yoğun şekilde çalışan sorgulama sistemim oralarda durulup sakinleşiyor, başka bir boyuta geçiyor.
Dün gece saat 21:30'u biraz geçe her yıl olduğu gibi dileklerimi bir kağıda yazıp bahçeye indiğimde ne eşim yadırgadı ne oğlum, çünkü yıllardır yapıyorum aynı şeyi. Bu ara yoğun yağmurlarla coşmuş haldeki bahçeye inip dilek kağıdımı birkaç haftadır gül vermiş minik ağaçlardan birinin altına bırakmak üzere gittiğimde ne göreyim? Benden önce biri(leri) daha inmiş ve ağaca hem bir-iki ufak kese hem de üstünde yazılar olan bir kağıt asmış. Hah dedim, bunlar da benden. :)
Dilek kağıdı nemli ama soğuk havada apaçık salınıyordu öyle. Tabii ki okumadım. Hıdırellez'de bir sürü farklı şey yapılabiliyor, ben de bana uygun geleni yapıp dilek kağıdımı toprağa gömüyor ve sabah erkenden geri alıyorum. Önce dikenli, sararmış yabani otları koparıp bir kenara attım, sonra evden getirdiğim yeşil kuru boya kalemiyle toprağı hafifçe kazıp dilek kağıdımı gömdüm, sonra da içimden teşekkür edip eve çıktım. "Kendimce" bir ufak ritüelim daha var, bereket için, onu da mutfak penceresinin önünde yaptım.
Sabah 6:30'da tekrar bahçeye indiğimde gül ağacına asılı kağıt ve keseler gitmişti. :) Gülümsedim. Yine benden erken davranmıştı birileri. Yıllardır yaparım bunları, sanırım ilk defa bu şekilde başka birilerininkine denk geldim. Bir tuhaf huzur verdi bu. İyi dilekleri paylaşmanın verdiği küçük çocuk neşesi. Aidiyet kavramı benim için çokça bireyseldir. Ait hissettiğim bir şey/yer varsa bunu kendi içimde bilir ve yaşarım, ortalıkta paylaşma ihtiyacı duymam pek. Ve bu sabah, o kim olduğunu bilmediğim dilek sahipleriyle sessizce, hiçbir plan program yapmadan buluşup iyi niyetlerimizi paylaşmışız gibi hissettim.
Kırk yedi (buçuk) yıllık ömrüm boyunca hiçbir kuruma, toplu inanışa ya da ideolojiye körü körüne dediğimiz şekilde bağlanmadım. Tabiat. Kural sevmeyen ama vardır bir sebebi diyerek mecbur olduğu hemen her kurala da uyan bir tip. Ama inanç bir mecburiyet değil malum, dolayısıyla içimde ne kadarını yaşıyorsam o kadarı bana yetti hep. Bunca yıl içinde kısa bir dönemliğine de olsa kendimi gerçekten bir parçası gibi hissettiğim tek bir topluluk oldu, ailem dışında "yeni" bir ailenin içinde gibi hissedip "aidiyet" duymaya yaklaştığım. Onun da sonu hüsran oldu, çünkü insan her yerde insan ve ego, hırs, bencillik, kendi aklını başkalarınınkinden üstün görme eğilimi maalesef bâki. Büyük hayal kırıklığıydı benim için bazı şeyleri görmek, duymak, o şeylerin iç yüzünü anlamak, ama yıllar önce olup bittiği için artık bana kattığı iyi şeylere odaklanıyor, yaşadığım olumsuzlukları sadece birer hayat dersi olarak anıp güzel yanlarını gülümseyerek hatırlayabiliyorum.
Gelelim yazının başlığında yazana. Kalpavrksa'ya. Malum, pek çok kültürde ortak olan inanışlar vardır. İşte yoga eğitmenlik eğitimleri vesilesiyle içine girdiğim ve doğayla kurduğu bağlantılar nedeniyle kendimi epey yakın hissettiğim Doğu felsefelerinden biri olan Hint felsefesinde geçen bir kavram Kalpavrksa. Kalbimizde yer alan ve asla solmayan, her daim yeşil bir dilek ağacı. Denir ki bu ağaç ne dilerseniz, kalbinizden ne geçirirseniz gerçekleştirir. Kulağa başta muhteşem ve çok romantik gelen bu durum, "her dilek" ifadesiyle birlikte biraz karanlık bir hal alır. Bu öyle bir ağaçtır ki kalbinizden her ne geçerse, iyi ya da kötü diye bakmaksızın hepsini gerçekleştirir. O yüzden, der "ustalar", kalbinizden ne geçtiğine dikkat edin. İçinizden iyiyi geçirirseniz iyiyi, kötüyü geçirirseniz kötüyü olduran bir yeşil ağaç var kalbinizin tam orta yerinde.
Bu vesileyle herkese iyi dileklerle, güzel niyetlerle dolu bir Hıdırellez, ritüelsevmezlerin de gönüllerinden yalnızca saf ve hayırlı düşünceler akmasını dilerim.🎋 (Bu sembol de "Tanabata Ağacı"ymış. Japonya'da insanların Tanabata Festival'inde genellikle kırmızı kağıtlara yazdıkları dileklerini astıkları ağaç. Kolektif bilince inanıyorum, nokta net.)
Aklımızdan geçen her bir düşüncenin, kalbimizden dışarı taşan her bir duygunun, iki dudağımızın arasından dökülen her bir sözcüğün bizim ve bütünün hayrına olmasını, iyi niyetle ve tevazuyla dilenen her dileğin aynı oranda iyilikle karşılık bulmasını diliyorum. 🙏🏻
Şimdi dünyevi işlerime dönüp çeviri falan yapayım, Hemingway'in hoyrat görünümlü derin hüzünlerine dalayım. 👩🏻💻
ne güzel yapmışsın. bense, yıllar ve yıllar sonra ilk defa, bir hıdrellezde dilek dilemedim. neden bilmem, canım istemedi. hayat yordu galiba beni elifcim :(
YanıtlaSilCanım Şule, aslında o yorgunluk konusunda aynı hissiyattayım, hatta biraz da moral olsun kendime diye indim bahçeye...Ama merak etme "hepimiz" için sağlık, huzur, neşe, hoşgörü, mutluluk diledim arkadaşım. :) Hem bence sen yine içinden geldiği bir ara yaz o güzel kalbinden geçenleri, deniz kenarına indiği bir ara da suya bırakıver, malum İstanbul-Ankara farkı. :) Öpüyorum çok.
Sil