Sakin, Huzurda, Kendinde 📖
Hepimizin malumu, kitap almak artık epey lüks bir zevk haline geldi. Hele ki kitapçıdan almak, süper lüks. Arka kapağı çevirip fiyata bakınca ürperiyor insan. Bir kitap nasıl 300-400 lira olur, yazarlar gerçekten bu kadar "lüks malzeme" üreten ve bu kadar kazanan insanlar mıdır? Eskiden antolojiler ya da başka türdeki "hacimli" kitaplar pahalı olurdu, ona göre ayarlardık kendimizi, ama artık öngörmek mümkün değil gerçekten. 100-150 sayfalık kitaplar bile 100 liradan başlıyor. Ve bu artık "normal."
Fotoğrafta Miyu'nun kafa kafa verip uyumayı tercih ettiği kişi Arjantinli yazar Alberto Manguel. Kurgu yapıtlarından çok kitaplar ve okuma üzerine yazdığı kitaplarla tanınıyor. Kitabın adı "Hayali Bir Hayat: Sieglinde Geisel ile Bir Söyleşi". (YKY , Mart 2024. Çeviren Orhan Düz.) Pazar günü eşimle sevdiğimiz bir kahvecide biraz oturduktan sonra çıktığımız yürüyüşün sonunda o arkadaşlarıyla bir kahve daha içmeye gitti, ben de Tunalı kitapçılarına çevirdim adımlarımı. D&R'ı hiçbir zaman sevemedim. Hele bu Tunalı'daki dikey olanı, hiç. İlk açıldığındaki eski yerinde nispeten keyif verebilen katları vardı, ama şimdi... Uzun zamandır, içeri girince kitaptan çok elektronik eşya görüyorsunuz, en sinir bozucu şeylerden biri o sanırım. Elbette bir de "çok satanlar". Bunlardan bazılarını kimlerin yazdığına değinmek bile istemiyorum burada. Yine de baktım karşımda ilk orası var, hadi dedim gireyim. Girdim, hoparlörlerden bangır bangır gelen korkunç dımtıs müziklere katlanabildiğim kadar kaldım, her zaman olduğu gibi raf düzenleri o kadar karmaşıktı ki aklımdaki bir-iki kitabı da bulamadım ve sonra çıktım.
Birkaç ay önce Karum'un karşısına açılan Penguen'e gitmek için yukarı yürümeye üşendim. Zaten orası da -her ne kadar düzeni çok daha güzel olsa da- bana yine çok ticari gelen yerlerden biri. Kitapçıda kitap satılmalı ya, abidik gubidik başka şeyler değil. Neyse, tekrar karşıya geçip İş Bankası Yayınları'na uğrayayım dedim ve geçtiğim gibi "aaaa" diyerek hatırladım ki bankayla birlikte kitapçı da taşınmıştı bir süre önce. Hâlâ alışamadım, yıllardır oradaydı çünkü ve Tunalı'ya her indiğimde uğrardım.
Geriye Yapı Kredi Yayınları kaldı, yani Tunalı'da. Aslında benim sevdiceğim Dost Kitabevi, bir de eski havası artık kalmamış olsa da İmge. İmge'nin eski küçük şubesine bayılıyordum, Dost'un da büyümeden önceki, benim gençliğimdeki eski haline, ama geçmişe mazi diyoruz işte. YKY küçük, sessiz sakin, düzenli, indirimleri var hep bir şekilde (DR'de de var bir alana ikinci %50 ama dedim ya, sevmiyorum, meh.) Ve Miyu'lu fotoğrafta gördüğünüz 140 TL değerindeki kitabı sanırım 112 gibi bir şeye alıp çıktım. 130 sayfalık kitap için o bile çok da neyse.
Ne çok rakam geçti bu yazıda, hiç benlik değil. Kelimelere ağırlık verelim artık hadi elifçim.
Bugün tatil malum, tüm ahali evdeyiz. Yani eşim tabii ki fırsat bu fırsat bisikletini alıp erkenden çıktı ama yine de. :) Muhtemelen uzun biner, o da benim gibi özgür bir ruh, ama daha çok spor/hareket anlamında. Ben koala ya da panda olarak dünyaya gelebilirmişim. Bir iş yapılacaksa herkesten hızlı yapar, yolda epey hızlı yürürüm, ama oturacaksam da gerçekten otururum. Saatlerce, bir o yana bir bu yana dönerek, sandalyemde koltuğumda mutlu huzurlu. Oğluş epey yoruluyor bu ara, o yüzden hiç dokunmadım, uyuyor hâlâ. Miyu'yla takılıyoruz anlayacağınız. :)
Bu sabah başladım kitaba. Çocukluğum, gençliğim ve uzunca bir süre genç yetişkinliğimde de yaptığım gibi yataktan hiç çıkmayıp yorganın altında okuyarak. Lise-üniversite yıllarında en sevdiğim şeylerden biri buydu sanırım. Gözümü açar açmaz baş ucumdaki kitaba uzanıp saatlerce okumak. Annem kapıyı açıp odama girecek olursa hemen kitabı yorganın altına alıp gözlerimi kapatır, uyuyor taklidi yapardım ki kalkmak zorunda kalmayayım, daha uzun okuyabileyim. Uyumadığım anlaşılmasın diye perdeyi bile açmazdım, kitabı burnumun dibine sokardım görebilmek için.
Peki sonra ne oldu da bu çok sevdiğim alışkanlık "öldü"? Elim uykudan uyanınca ilk olarak kitaba değil, telefona uzanır oldu.
Aslında hâlâ baş ucumda her zaman kitap olur, genelde de birden fazla. Fark şu: uzun zamandır sadece duruyorlar orada. Kitap okuma eylemim dolmuşta, kampüste, bir de salon koltuğunda olacak şekilde sınırlandı sanırım yıllardır. Elbette uyumadan hemen önce okuduğum zamanlar oluyor, ama eskisi kadar sık ve uzun süreli değil. Bu durumun tabii ki çok uzun zamandır farkındaydım, ama şimdi sorgulayacak zamanım ve cesaretim var sanırım. Çünkü sebep sadece çoluğa çocuğa karışmak, iş-güç koşturmacası, hayat gailesi, yaşlanan ebeveynlerle ilgili gelen yeni sorumluluklar vs değil. Bunların etkisi çok büyük ve tartışılmaz, ama bence asıl mesele başka(ymış): ilk çıktığında tuşu olmadığı için neresine basacağımızı bile bilmediğimiz ve konforuna bir kez alışınca elimizde onlarla doğmuşçasına yapışık yaşamaya başladığımız akıllı telefonlar. Evet seni suçluyorum sevgili güzel teknoloji ürünü.
1. Araştırman gereken konu üzerine notlar al.
2. Evden çık. Yanında muhakkak defter-kalem olsun, not alman gerekecek.
3. Yürüyerek veya toplu taşımayla yakınındaki bir kütüphaneye git.
4. Kart katalog çekmecelerinin önüne gel.
5. Çantandan notlarını çıkar. Belki konu başlıkları, belki yazar veya kitap isimleri.
6. Çekmecelerde yazan harfli alfabetik kodlara bakarak aradığın çekmeceyi bul.
7. İki elini birden uzat ve parmaklarını kartlar arasında hızlı hızlı dolaştırırken kendini polisiye bir filmde önemli bir dosyayı arayan o havalı dedektif gibi hisset. :) En sevdiğim kısımlardan biri buydu ya. Neden hâlâ kart katalog olamıyor ki? 😕
8. Her bulduğun kaynak için kartlardaki kat/kitap kodu vs bilgileri not et. Arada konunla alakasız ama ilgini çeken şeyler de olacak mutlaka, onları da yaz.
9. Elinde kodların yazılı olduğu bilgilerle kütüphanede, rafların arasında dolaşmaya başla.
10. Kucağında bir sürü kitapla kendine oturacak yer bul, cep telefonu diye bir şeyin henüz varlığından bile bihaber olunan bu nefis dönemde kalemini defterini çıkar ve kitapların, sayfaların arasında kaybolarak çalışmaya başla. ♥️ O zaman öyle laptopmış tabletmiş onlar da yok, sadece sen, kitap-defter-kalem ve sonsuz derinlikte birkaç saat.
İşte ben bunları çok ama çok özlüyorum. Akıllı telefonlar, taşınabilir bilgisayarlar, sınırsız internet ve o internet sayesinde herkesin ama herkesin size her an her yerde ulaşabilmesi bunları "öldürdü".
Şimdiyse ben, kendi çapımda nispeten yeni bir döneme giriyor gibi hissediyorum kendimi. Elbette teknolojinin çok ama çok sevdiğim yanları var ve kullanmaktan da hiç şikayetçi değilim. Mesela bu blogla uzun yazı okumayı hâlâ seven ve sosyal medyadaki gibi etkileşime girmeye kendini mecbur hissetmeyen insanlara ulaşabilme ihtimali güzel bir şey. Zaman kazanmak, kütüphanede bulamayacağım bilgilere erişebilmek de güzel. Ama herkes eski bayramları özler, ben de eski kitap okuma, kütüphanede çalışma, bilgisayarsız araştırma yapma günlerini özlüyorum işte arada.
Peki hem teknolojiyi bu kadar aktif kullanıp (ve sevip) hem yeni bir döneme nasıl giriyorsun elif? En azından sosyal medyanın yarattığı baskı ve anksiyete olmadan, seni paylaşanı sen de paylaş ayıp olmasın, tanımıyorum ama ortak çok arkadaş var ekleyelim bari, kaç gündür hiçbir şey paylaşmadım laf olsun diye de olsa bir şeyler yazıp güzel bir de fotoğrafla koyayım da bir görünür olayım yine dertlerinden uzak, sessiz sakin Köşe'mde yapabilmeyi umuyorum bunu.
Instagram hesabımı silmeyi bir süredir düşünüyordum, ama kesin kararımı verdiğimde sadece eşimle paylaşmıştım. İnsanlardan geleceğine emin olduğum "saçmalama elif, şöyle yaparsın böyle edersin, azaltırsın vs" tepki ve fikirlerden, iyi niyetli de olsalar, etkilenmek istemedim. Sildikten sonra da sadece iki yakın arkadaşıma mesaj atıp haber verdim, bir tanesine de tesadüfen ertesi gün kahve için buluştuğumuzda söyledim. Zaten oradan değil "gerçek hayatta" görüştüğüm insanlara yani. Sonra da buraya yazdım. Aslında pek çok insana sorsanız muhtemelen hata ettiğimi düşünür ve söylerler. Kim bilir haklıdırlar belki. Hele ki yeni kitabımın çıkmasına çok az bir süre kalmışken. :) Evet bu haberi de son dakika golü olarak bu upuzun yazıyı sonuna kadar okuma sabrı gösteren sadık okurlara ve dostlarıma vermiş olayım buradan. Bir öykü kitabı geliyor yakında. Benim için çok kıymetli, çok köklü bir yayınevinden çıkacak. Ve hem düşünüyorum "instagram'da duyurmayınca nasıl olacak acaba" diye, hem de umurumda bile değil. :) İlginç bir duygu durumu, yaşayıp göreceğim.
O zaman tüm çocukların bayramını kutlar, hâlâ buraları okumaya vakit ayıran canım blog okurlarına da selam ederim. 🎈
Kitap almak gerçekten artık çok zor. Kütüphaneler artık zengin, aradığım bir çok yazarı buluyorum ama bulamadıklarım ve bir gün alışveriş yaparım diye bir yere not alıyorum.
YanıtlaSilbenim gibi çok okuyan tek bir arkadaşım var, ona soruyorum şu kitap sen de var mı diye. Ama arada sırada internetten kitap alma mutluluğu da başka bir şey. Bir kasaba da yaşadığım için kitap satan -en azından benim aradıklarımı- bulacağım kitapçı yok o yüzden netten alıyorum.
Küçükken ben de aynı şekildeydim, annem gece yatırdığında gizlice kalkar gece lambasında okurdum. Hala bu tutkum yoğun, bir gün bıkmaktan korkuyorum.
Evet kütüphane çok güzel bir seçenek, haklısın. Ve satın alınacaksa da internetten. Kitapçıdan almak anca arada kendine kıyak mahiyetinde artık.
Silbenim okuma performansım da çok düştü. akıllı telefonlar akla gelen ilk nedeni ama bilmiyorum ki ben de tembelleştim mi nedir...üzülüyorum bu duruma aslında. eskiden sabaha kadar okuduğum zamanları ya da dediğin gibi uyanıp yataktan çıkmadan saatlerce okuduğum zamanları özlüyorum...
YanıtlaSilyeni kitap ha? e süpermiş, heyecanla bekliyoruz o halde :) senin yerine ben duyururum instagramdan :)
Sizin bir kısmını bildiğiniz öyküler. :) Ve senin için duyururum demen...😌canım arkadaşım. 💜
SilÖykülerini çok seviyorum Elifciğim, yeni kitabı heyecanla bekliyorum. <3
YanıtlaSilBu arada blog şablonu değişmiş ya, aa yeni yayın gözüküyordu, nerede bu diyerek bir kaç saniye bakakaldım, itiraf edeyim. :)))
Ya ben de seni çok seviyorum Sevincim. 🤗🧡 Biliyorsun ben siniri bozuk olduğunda saçını kestiren veya boyatanlardan değil, blog şablonu değiştirenlerdenim. 😂
Sil