Boyutlar



İllüstrasyon: Meghaa Murti


Boyut deyince aklıma gelen ilk şeylerden biri paralel evrenler, eş zamanlı başka yaşamlar. Çocukken, bazen korkularım bazen merakım nedeniyle içinde bulunduğum fiziki dünyanın ötesine geçebilen şeyler olduğunu hayal ederdim. Büyüdükçe korkularımın bir kısmı -bedensiz ama bana göründüğünü düşündüğüm hayaletimsi varlıklar, böcekler, karanlık vs- uçtu gitti, bir kısmıysa ruhumda daha derin yerlerde oturduğundan ben büyüyene kadar bekleyip vakti gelince yüzeye çıktı ve yazdıklarıma, çizdiklerime girmeye başladı. 

Şimdi geri dönüp baktığımda fark ediyorum ki zihnim yazmaya elimden çok önce başlamış. Bir alt geçidin duvarlarının üzerime kapanacağından korkup adımlarımı hızlandırmam, aynı alt geçidin ertesi gün örümceklerle dolmaya başladığını hayal edip nefes nefese koşup çıkmam, bir başka gün okulumdaki nöbetçi öğretmenleri aslında bizi denetim altında tutan gardiyanımsı, şekil değiştirmiş varlıklar olarak hayal etmem... Kim bilir, belki de yazmaya anlamlandıramadığım, ama zihnimde çok gerçek olan bu tuhaflıkları anlamlı hale getirmek için başlamışımdır. Ne de olsa hayal zihinde çok gerçekçi olsa da aslında uçucu; ama kağıda düşen sözcükler gerçek, ve üstünü karalasınız da orada, silseniz de izi kalır. 

Bir de günlük hayatın içinde açılan tuhaf ama son derece gerçek boyutlar var, hayal dünyasıyla hiç ilgisi olmayan. Uykusuzluk bunlardan biri. Çok az uyuduğunuz ya da uykularınızın düzensizleştiği dönemleri düşünün; dünya farklı ve bulanık görünür. Beyninize opak bir perde inmiş gibidir; İngilizce'de "brain fog-beyin sisi" dedikleri şey. 

Ya da çok ağrınız olduğunda, sizin dünyanızla diğerlerininki aynı olmaktan çıkar. Ağrı sizi ufacık bir yere hapsetmiştir sanki, o dinmeden çıkamazsınız oradan ve çıktığınızda yeni, pırıl pırıl bir dünyaya adım atmışsınız, dünyanız aydınlanmış gibi olur. 

Ve tabii hastalık hali. Bambaşka bir âlem. İlkokuldayken çok ateşlendiğim ve annemin gelip beni okuldan almasını beklerken başımı sıranın üzerine koyduğum bir anı var şu an aklımda. Sesler, diğer çocukların görüntüleri sanki dalgaların arkasından geliyordu gözüme, kulağıma. Her şey kocaman bir uğultudan ibaretti ve ben bulanık suyun dibine oturmuş bir taş gibi ne yerimi değiştirebiliyor, ne ses çıkarabiliyordum. Ve  dünyamı aydınlatan şey, annemi gördüğüm andı. O hareketsiz taşı nazikçe yerinden kaldırıp huzurlu bir alana taşıyan şefkatli anne eli. 

Devam etsem daha neler yazarım, ama hayat çağırıyor, sorumluluklar var, kapı aralığından hadi diyerek bana bakan görevler. Nihan Kaya'nın Yazma Cesareti adlı kitabındaki ifadesiyle "yatay hayat" (zaman ve mekânın sınırları ile çevrelenmiş, para kazanmak için çalıştığımız, temizlendiğimiz, giyindiğimiz, yiyip içtiğimiz materyal, pratik, gündelik hayat) beni bekler. Ve o hayat tüm koşturmacasıyla akıp giderken, onun altında tüm canlılığıyla devam eden "dikey hayat" -soyut, derinlerde, düşündüğümüz, hayal ettiğimiz, yüzeydeki gerçeklikten o yüzeyin altında yatanlara indiğimiz  Murakami kuyuları bir nevi- bekler. Sabırla. Sanırız ki ilham lazım yazmaya, yaratmaya, üretmeye. Yok. Sadece beklemek gerek. Sakince, vaktinin geleceğini bilerek. 

Çünkü ışıklar sönüp "gerçek" dünya uykuya daldığında yıldızlar açar gözlerini. Yıldızlar uykuya dalıp sabah olduğundaysa güneş göz kırpmaya başlar. Bulutlar geçer, arkalarında hikâyeler saklayarak; sular akar ırmaklarda ve diplerinde taşlar yuvarlanıp kaleydoskop misali yeni resimler çizer. 

Biz insanoğlu yürürüz, çalışırız, konuşuruz; yemek yer, kavga eder, merdiven çıkar iner, bulaşık yıkarız. Kuyunun dibindekilerse sessizce, sabırla bekler. Ve o kuyunun ağzını koca bir taşla kapatıp onları engellemeye çalışsanız da, muhakkak gün yüzüne çıkıp sizi bulacakları bir vakit gelir. Resimlerle, edebiyatla, müzikle, bir filmden sahnelerle.

Dikey dünya sabırlıdır. Yetişeceği bir yer, varacağı bir hedef yoktur. Sonsuz dipsiz bir kuyudur. Onu ne kadar görmezden gelip yok sayarsanız, o kadar büyüyüp daha da derinlere iner. 

Ve nihayet bir gün, bir hikâye olup belirir ekranınızda, bir melodiye dönüşüp konar piyanonun tuşlarına, bir rüyayla geliverir uykunuza.

Yorumlar

  1. Ne kadar güzel yazmışsın delicim. Çok etkiledi beni. kendimi düşündüm, dikey dünyamla ilişkimi...Ben sanırım o dünyayı daha çok seviyorum. Paralel evrenlerdeki şuleler neler yapıyor çok merak ediyorum.
    ay buluşsak ya biz gari. özlemişim seni çok :)

    YanıtlaSil

  2. Ben de dikey dünyamı çok seviyorum ama ben oraya dalıp gittiğimde çevremdekiler beni seviyor mu emin değilim ahaha :D Bi de ben de çok özledim, çıksam gelsem negzel olur. :)

    YanıtlaSil

Yorum Gönder