Kabına Sığamayan 🌊🏃🏻♀️
Sürekli yorgunum. Sanırım herkes öyle. Neyse ki bünye yıllar içinde sürekli üst üste yığılan farklı yorgunlukları kanıksar hale geliyor da yığılıp kalmıyoruz bir yerlerde. Yani inşallah, dinimiz amin. Eheh.
Yukarıdaki fotoğraf geçen haftadan. Bölüm binalarından birinin önüne kocaman bir şemsiye koymuşlar. Aslında fark etmiştim ama nedense kar yağınca varlığı daha bariz oldu benim için. Sanki deniz kenarına tatile gitmişim de kumsaldaki kocaman şemsiyelerden birine bakıyormuşum ama kış tatiliymiş bu. E deniz nerede? Dalgasıyla köpüğüyle?
Evet biraz "su görme" özlemi içinde olabilirim. Her yıl arkadaşlarımı görmeye ya da başka sebeplerle gittiğim şehr-i İstanbul'a henüz gidemedim. Bir yılı geçmiş olmalı. Fransa'da yaşayan çok sevdiğim bir dostum kısa süreliğine geldi mesela, şu an orada, ama gidemiyorum. Daha önce de yaptığımız gibi ortada, Eskişehir'de buluşalım dedik haftasonu, kar-buz-fırtına muhalefet etti. Olsun dedik, biz alışığız zaten yıllardır uzaktan görüşmeye. Önemli olan kalplerin birliği.
Eymir'e çok giderdik eskiden. Ankaralı'nın su görme sevdası işte. Sonra hem oraya giriş kuralları saçmalaştı, hem gereksiz bir kalabalık hasıl oldu, hem de su görüp rahatladıktan sonra aynı şehir trafiğine girip dişlerimizi sıkarak eve dönmek anlamsız gelmeye başladı.
Mümkünse insanın evi suyun yanında olmalı. İşe güce oradan gidip trafik vs stresi dönüş yolunda bırakıp o sakinliğe varmalı günün sonunda. Yıllar içinde gittiğim yerlerden bir resim var şu an gözümün önünde. Kayalıkların içinde küçük bir ev, dalgalı denize bakıyor. Nereden bu resim allah bilir. Bence beynim uyduruyor. Kayalıklara çarpan dalgalar tamam, ama evi ben koydum bence oraya. Yapay zekâya ne gerek, elif zekâ var işte. Keh keh.
Youtube için yeni bir şeyler var aklımda, bakalım. Önce vakit, enerji ve disiplin lazım. Aslında Youtube'a varana kadar... yeni roman kaldığı yerden yazılmayı bekliyor. Ama hiç isteğim yok. Vakit bulurum, onu deneyimledim ve biliyorum artık, ne kadar sıkışık olursam olayım gerçekten çok isteyince yaratıyorum o vakti. Enerji biraz az, ya da belki bölünmüş durumda ve yeterince "temiz" değil, ama temiz olmayan enerjiyi dönüştürmek için çok iyi bir yol yazmak aslında. Yani mesele zaman ve enerji bulmak değil. Disiplin(sizlik). Yine.
Hem memleketin hallerinden, hem çok eskiden beri ruhumun iç duvarlarına yapışık halde benimle her yere gelen içsel meseleler yüzünden dağınığım. Ve modum da tam o "bırak dağınık kalsın" modu. Neyse ki artık alışık olduğum haller, eskisi gibi içinde kaybolmuyorum.
Dalgalı denizde yüzmek gibi işte. Arada kafanda patlıyor dalgalar, arada su yutup lanet okuyorsun o çok sevdiğin sulara, bazen "ulen boğulup gitcem burda ha" diye paniğe kapılıp bir gayret yüzeye itiyorsun kendini, bazen de arkandan koşan dalgayı yakalayıp hooop kıyıya kayıyorsun onunla birlikte, yüzünde kocaman bir gülümseme.
O zaman biraz düşüneyim ben bunu. Hatta daha güzeli, bu yazıyı yayınlayıp ekranı kapatayım ve elime kalemi kâğıdı alıp bir şeyler çizeyim.
Çünkü bodoslama girmek, etrafından dolanıp durmaktan daha iyidir bazen.
Kabına Sığamayan.
Bu da, üniversite yıllarımdan beri, kabıma her sığamayıp kulaklıklarla müziğin sonsuzluğuna sığınmak istediğimde dinlediğim parçalardan biri. Gençken bu parçanın gökyüzüne gizlenmiş devasa hoparlörlerden bangır bangır sokaklara yayıldığını hayal eder ve kendimi nereye gittiğimi bilmeden deli gibi koşarken görürdüm. Koşardım, koşardım, koşardım...
Not: Sabrı olmayıp hemen parçaya geçmek isteyenler 2:00'dan başlatabilir videoyu.
cumartesi günü burgazadadaydık ve ben seni anmıştım, ekmekçim, sen ve ben yemek yediğimiz o istanbul manzaralı restoranın önündenn geçerken. meğer içime doğmuş deniz özlemin :)
YanıtlaSilbekleriz şekerparem :)
Ya ne güzeldi Şuleeeeee 💙 Yine gelecek ben! İlla ki! :D
Sil