Distopik izdüşümler 🧟‍♀️



 Görsel: sharonbrady.artstation.com

İki gündür kendi standartlarımda çok derin ve uzun uyuyorum. Sanki yılların yorgunluğunu atmaya çalışıyor bedenim, zihnim. Belki sadece iki günlüktür ve bu gece bölük pörçük, yorucu uykularıma dönerim hızla, ama bu kadarı bile iyi geldi diyebilirim.

Bu gece tam "film gibi" dedikleri bir rüyayla taçlandı uzun, derin uykum. Normalde de çok rüya görürüm ve genelde gerilimli, tuhaf, karanlık olur bu rüyalar. Beni yordukları, uykumu pasif bir dinlenme halinden bir mücadeleye çevirdikleri için çok da bayılmadığım karman çorman rüyalar. Bu geceki ise nedense içimden İngilizce karşılığını kullanmak istediğim bir hali çağrıştırdı bende: inspirational. İlham verici. 

Bir toplantı epostası gelmiş ve her gün birkaç kez epostalarını kontrol eden bendeniz bu önemli duyuruyu kaçırmışım. Pijamalarımla(!) okulun girişinde dururken bölüm hocalarının birden akın etmesiyle haberdar oluyorum toplantıdan. Kılığımı kimse yadırgamıyor. Ya rüyada olduğum için ya da bu acil toplantının içeriğiyle ilgili merak benim perjmürde halimin önüne geçmiş.

"Derslerin" diyor, toplantıyı yapan üst düzey kişi, "içeriğini önemli ölçüde değiştirdik. Farklı uygulamalar göreceksiniz." Bu cümleleri olasılıkla uyduruyorum, zira rüyanın sözel kısmından çok görselleri ve yarattığı "hissiyat" aklımda şu an.

Ve bu "değiştirilmiş" içerikli derslerden birini denemek üzere bir sınıfa giriyoruz. Bembeyaz her yer. Duvarlar, oturduğumuz sıralar, karşımızdaki tahta/perde/ekran(?). Karşımızda bizden bir hoca, çok tanıdık bir yüz, tedirgin bir beden diliyle yeni "sistemi" anlatıyor. Ekranda birtakım görüntüler. Birinin karnına ve göğüs kafesi yakınına giren iki farklı borunun ucunda iki iğne. "Biraz" diyor iş arkadaşımız, "canınız yanabilir, iğnenin giriş anında, ama merak etmeyin hızla geçecek."

Tedirgin oluyorum. Acı eşiğimin yüksek olması acıdan hoşlandığım anlamına gelmiyor ne de olsa. Hele ki karnıma girecek kalın bir iğne. Hoş değil.

Sonra karşımızdaki beyaz perdemsi ekranımsı şeyden şeffaf sarı borular tüpler uzamaya başlıyor bize doğru. Sanal mı gerçek mi anlamaya çalışırken, belli ki bana geleceğini gayet iyi bilen bir iğne gelip hop karnıma giriyor, arkasında bir hortum/boru. Canımın yanmasını beklerken hiçbir şey hissetmeyince rahatlıyorum, ama diğer iğne kalbime yakın bir yere saplanırken hâlâ gerginim. Sonra bize "ders" anlatmasını beklediğimiz arkadaş yavaşça sıvışıyor sınıftan ve biz denekler -evet artık his bu, bir deneyin içindeyiz ve o arkadaş da para için bir güzel satmış bizi her nereye/kime satmışsa- öylece bekliyoruz sıralarımızda. 

"En azından bir ses yayını vs olsaymış, nedir bu, bastı gitti, nasıl öğretmenlik bu" cinsinden rüyalara has tuhaf bir söylenmeyle boruları söküyorum bedenimden ve dışarı çıkıyorum. Arkamdan gelen var mı bilmiyorum, ama artık arandığım, takip edildiğim hissi geliyor bir anda. Sınıfın dışında bakışlar üstümde. 

Sonra biri kundakta bir bebek tutuşturuyor elime. Şaşkınım, neden bana verdi ki? Ne yapayım ben bununla?

Bebeğin yüzü kara, ten rengi mi öyle yoksa hastalıktan mı kararıp tuhaflaşmış emin olamıyorum. "Onu sakla" diyor veren kişi. "Bulmalarına sakın izin verme." Haydaaaa, onu nasıl yapacağım?

Artık beyaz değil ortam. Alabildiğine karanlık, tekinsiz, huzursuz edici. Bir bank bulup bebeği yatırıyorum. Gözleri açık ama ne ağlıyor ne herhangi başka bir ses çıkarıyor. Bankın olduğu odada iki adam var. Bir masaya oturmuş kâğıt oynuyorlar. Dudaklarının kenarından sarkan sigaralarla kovboy filmlerindeki kumar masası tiplemelerini andırıyorlar. "Bez lazım" diyorum, "nereden bulacağım. Silah mı o bellerindeki? Bakmıyorlar bile bana. Biri "Sakın kimseye görünme" diyor sadece. Odadan çıkıp bez bulmaya çalışıyorum. Yine o "takip ediliyorum" hissi çok yoğun. Buluyorum bir şeyler, artık bez mi başka bir şey mi, hatırlamıyorum şu an. Odaya geri dönüp dışarıdan baktığımda bebeği bıraktığım bankın dışarıdan görünmediğini fark ediyorum. Odanın penceresinin yanında duvarlar öyle bir açılandırılmış ki bankı es geçiyor bakanın gözü.

Bir oh çekiyorum, iyi bari, göremezler bizi. İçeri girip bebeğin yanına oturuyorum. Yüzü biraz daha mı kararmış ne?

Uyanıyorum. Normalde böyle rüyalardan uyandığım zaman olduğu gibi çarpıntım yok, nefesim de normal. Kafamın içindeki tek ses: "Bunu yazmalıyım."

Hoşgeldiniz elifınt'ın distopik dünyasına efenim. Gerçi artık hiçbir şey çok da distopik gelmiyor ya yaşadığımız dönemde... O zaman şöyle diyebiliriz belki:

Hoş geldiniz Elif'in distopik gerçekliğinin rüyadaki izdüşümüne.

Yorumlar

  1. elif bu ne? okurken ben gerildim, sen nasıl sakin sakin uyandın allah aşkına?

    YanıtlaSil
    Yanıtlar
    1. E benim hep böyle ki 😂 Sadece buraya yazmıyorum genelde. :)

      Sil
  2. Öff! Ben de gerildim okurken. Hayırlara çıksın diyeyim, gündüz niyetine Elifıntcığım.
    Ekmekcikız

    YanıtlaSil
    Yanıtlar
    1. Gerilim filmi çektim işte size (ve kendime) aboneliksiz bedava efenim. 😂

      Sil

Yorum Gönder