Sevgili Çocuk 🥀



 
Yıllar önce bilinçli bir karar alarak haber okumamaya, yani sadece gündemden az çok haberdar olmak için başlıklara bakıp geçmeye başlamış, çok gerekiyorsa veya başlık içeriği anlamaya yetmiyorsa açıp okur olmuştum. Bir önceki gönderimde paylaştığım Kayıp Rıhtım yazısında, ülkede olup bitenleri fazla yakından takip edip insan, hayvan her türden canın çektiği acıları, karşılaştıkları haksızlıkları düşünmekten uyuyamaz hale geldiğim için bir dönem yazıdan nasıl uzaklaştığımı anlatmıştım, ama önemli olan yazamamak değildi elbette. Hem de hiç. Uyku uyuyamıyordum. Yaptığım günlük en ufak iyi bir şey kendimi suçlu hissetmeme sebep oluyordu. Hiç geçmeyen bir kalp çarpıntısıyla yaşıyordum. İnsanları fakir, çaresiz, yapayalnız, derin kuyularda, yavru köpekleri kedileri canlı canlı gömüp toprağın altında bırakan, çektikleri tüm acılardan sorumlu olan benmişim gibi.

6 Şubat depremi haber okumama kararımda en büyük deliklerden birini açtı. O sırada sosyal medyada da aktif olduğum için, deprem bölgesinde yaşamayan çoğu insan gibi ben de "uzaktan mahvoldum" ve bir süre sonra akıl ve ruh sağlığım için sadece başlık/özet okumaya döndüm. Haber izleme kısmını hayatımdan çıkaralı çok oldu zaten, zira sesler, görüntüler olayın etkisini katlıyor malum ve bendeki yankılar da katlanıyor. Hele ki bu ülkede yaşadığımız için kafamızda maalesef çok rahat canlandırabilir hale geldiğimiz korkunç şeyleri bir de gerçek halleriyle gerçek mekânlarda görmek... Hiç gerek yok.

Üç hafta önce, kendi kendime uyguladığım haber sansüründe yine kocaman, kapkara bir delik açıldı. Kocaman gülüşü, koyu pembe eşofman üstü ve rüzgârdan güzel kara gözlerinin önüne düşmüş birkaç tel saçıyla objektife bakan sekiz yaşında bir çocuk. Sekiz. Çocuk. Narin. Çocuk. Çocuk.

Kaybolduğu haberinin çıktığı akşamdan sonraki her sabah kalp ağrısıyla uyandım ve uzun zamandır yapmadığım bir şey yapıp gözümü açar açmaz telefona uzanır oldum. Belki bulunmuştur. Hem de ölmeden. Belki arkadaşlarıyla oynarken saatin farkına varmamıştır. Belki koşturmaktan yorulup bir ağacın dibinde uyuyakalmıştır. Belki bir arkadaşının annesi Narin gel bizimle ye bu akşam demiştir, çok da sevdiği bir şeyler vardır sofrada, o da annesine haber vermeyi unutup neşeyle yemek yemeye koyulmuştur.

Bulamadılar. Küçücük bir köyde, küçücük bir kızı bulamadılar. İçim, sanırım hepimizin içi, biliyordu neler olduğunu, ama yine de bir umut baktık her sabah gazetelere. Aydınlık bir umut değildi benimki açıkçası, bir kuyunun dibine inmişim, kimsenin beni bulamayacağını, duyamayacağını, göremeyeceğini biliyormuşum da yine de tepeden sızan minnacık ışığı gördüğüm için bekliyormuşum gibi. 

Çuval diyorlar. Çuvalın içinde. Terlikleri ve çantası da onunla birlikte çuvalda. Hayatta olsa bugün sırtına takıp arkadaşlarıyla birlikte güle oynaya gideceği okula götüreceği çantası, minik ayaklarını kısmen saran terlikleri. Çuval ve çocuk. Çocuk ve çuval. Bu iki sözcük bile birbirine uymuyor ki. Çuvala un koyarsın, çuvala zeytin koyarsın, çuvala çer çöp ot dal yaprak koyarsın. Çocuk koymak ne demek çuvala. Çocuğu çuvala koyup dere kenarına bırakmak, üstüne de taşlar yığmak ne demek. Çocuğun yeri evi, annesinin dizinin dibi, okulunun bahçesi, arkadaşlarının yanı, sıcacık yatağı. Çuval ne? Çuval bir tür torba. Ne işi olur çocuğun torbada. Nasıl olabilir böyle bir şey ve insan nasıl aklını kaçırmadan yaşamaya devam eder bu ülkede. Bilmiyorum.

Resmini koyamadım buraya Narin çocuk, affet. Ama kazılı aklıma, hepimizin aklına, emin ol. Gittiğin bir yer varsa buradan güzeldir umarım, buradan temiz, buradan şefkatli, buradan insaflı. Seni ve akıbeti senin gibi olan nicelerini hak ettiğiniz kadar sevemedi, sevemiyor bu ülke maalesef. Gerçekten çok derinden üzgünüm ve bu üzüntümün hiçbir anlamı, hiçbir faydası yok maalesef.

Bugün okullar açıldı. Sekiz yaşındaki Narin okul yerine, terk edildiği dere kenarından, öldürülüp içine tıkıldığı çuvaldan, ufacık, yorgun bedeninin ne tür korkunçluklara maruz kaldığı anlaşılabilsin diye yapılan otopsi için kesilip biçildiği soğuk taşın üstünden toprağın altına gidecek. Terliğe ya da okul çantasına ihtiyacı olmayacak artık. Nefesi yok artık Narin'in, canı yok.

Dilerim toprak ana daha huzurlu bir ev verir sana küçük kız. Bedenin orada, yaralı ruhun ise bizim buradan bakınca henüz göremediğimiz o hayali yerde rahata erer umarım.

Yorumlar

  1. bazı olaylar karşısında âl oluyorum ben. öyleyim yine...yazdıklarını ağlaya ağlaya okudum ama...

    YanıtlaSil
    Yanıtlar
    1. "lâl" yazacaktım, onu bile yazamamış, al yazmışım!

      Sil
    2. Anladım onu ben cancağızım.♡

      Sil

Yorum Gönder