Ah hocam..

CAN ABANAZIR
08.06.1953 - 02.01.2012


Yarın sabah 7:50'de tam bir hafta olacak o gideli.. ve ben hala ona veda yazısı yazacak gücü bulamıyorum kendimde. Yazmazsam olmaz gibi geliyor, sanki unutabilecekmişim gibi bu ayrıntıları. Sanki unutabilecekmişim gibi haberi aldığım anı, o gün ve gecesi boyunca Facebook'taki sayfasında neredeyse her dakika gelen üzgün, şaşkın, anlam veremez mesajları, bütün gün telefonda inanamayarak acımızı paylaşma çabamızı dostlarımla, Konya trenine binmeyi beklerken diğer hocalarımı ve uzun zamandır görmediğim okul arkadaşlarımı gördüğümde boyunlarına sarılıp çaresizce ağladığımı, o koca yürekli dev adamı nasıl içine aldığını, buna nasıl cüret edebildiğini anlayamadan bakakaldığım o yeşil tabutu, mezarlıkta o güzel oğlu Cem'in toprağa doğru bakıp sanki başka bir dünyadaymışçasına başını belli belirsiz iki yana salladığı anı, kızkardeşinin ve o güzel yüzlü, Can'ım Hocam'a çok benzeyen sarı saçlı küçüğün çaresiz hıçkırıklarını, herkes gözyaşları içinde dağılmaya başlayıp da ortalık boşalınca Beşiktaş atkısının asılı olduğu, Kaan'ın dediğine göre tam da bir ceviz ağacının altına denk düşen mezarının başında Devrim'in ona son bir defa Blue Oyster Cult dinletmesini, mezarlık çıkışına doğru yaptığımız o hiç bitmeyecek gibi gelen yürüyüşü ve sanki O'nun bu dünyadan göçüp giden ışığını yine bu dünyaya geri yansıtırcasına pırıl pırıl parlayan güneşi.. 

Not düşüyorum işte buraya, sanki unutabilecekmişim gibi, mezarlık çıkışında rahatsız etmekten çekinerek yanına yaklaştığım ve dayanamayıp boynuna sarıldığım kız kardeşinin yüzüne yansıyan acısını, kulağına "Size bunu söylemem çok anlamsız biliyorum, ama o bi taneydi," deyişimi ve onun bizlere ağlayarak teşekkür edişini, orada olduğumuz ve onları yalnız bırakmadığımız için. "Hepinizi istiyorum, facebook'tan ekleyin beni, hepiniz," deyişini. Ankara'ya dönüş yolunda yemekli vagonun taburelerinde oturup O'nun şerefine kaldırmamız içkilerimizi ve bizi bunca sene sonra - hem eski hem de onun sayesinde henüz edinilmiş yeni - dostlarla bir araya getiren o güzel adamı anmamızı, neden andığımıza, nasıl olup da onu bir daha göremeyecek olduğumuza anlam veremeyişimizi.. Ve yıllar sonra adımımı attığım ve içinde sevdiğim insanlarla yapılan anlamlı şeyler olmayınca bana pek de o kadar anlamlı görünmeyen Beytepe'deki törene gitmek üzere hazırlanırken oğlumla aramda geçen o tuhaf konuşmayı.. 

E: Toprakçığım, bir yere yetişmem lazım; biraz hızlı hazırlanalım, tamam mı?
T: Tamam... (bir-iki dakika sonra) Nereye yetişeceksin ki?
E. ... Bir arkadaşıma hoşçakal demem gerekiyor.
T: Neden hoşçakal diyorsun ki?
E: ... Çünkü bir daha göremeyeceğim onu.
T: Neden göremeyeceksin?
E: ... Çünkü çok uzağa gidiyor..
T: .. (biraz duraksadıktan sonra gözümün içine bakıp) Bence yolda falan karşılaşırsınız bir gün.
E: ..........

Not düşüyorum işte buraya hala, sanki bir anı bile çıkabilecekmiş gibi aklımdan.. Beytepe'de iki uzun şarkı boyunca onu bebekliğinden alıp kız kardeşi Canan Abla'nın son çektiği fotoğrafın anına kadar götüren ve kah hüngür hüngür ağlatan, kah - inanılmaz ama - kahkahalara boğan slayt gösterisini, solumda Bige'nin ve Devrim'in, sağımda Ekin'in gözyaşlarını kafamı hiç onlara çevirmeden hissedişimi, Ekin'le onu ilk gördüğümüz anı, ve başka anları hatırlayıp gülümsememizi o acımızın içinde, yakın dostlarının, meslektaşlarının, öğrencilerinin konuşmalarını, yüzlerdeki acıyı, boşluğu, Burçin Hoca'nın, "Sağolun geldiğiniz için çocuklar," derken gözlerinden durmamacasına inen yaşları, Cuma akşamı elimdeki biranın bir kısmını onun için ayaklarımın dibine dökerken gözlerimden istemsizce inen ve böylesine günlerce akabilecek kadar çok olduklarını unutmuş olduğum gözyaşlarımın benden bağımsız, gönüllerince, sürekli inmelerini.. ve dün gece "Coming Back to Life" çalarken canım Ebru'nun kulağıma eğilip "Şu an aramızda olmayanlar için," dediği an hissettiklerimi...

Unutacakmışım gibi yazıyorum işte.. Asla unut(a)mayacağımı bilsem de..

Çok özel bir adamdın sen hocam. Hala da öylesin. Facebook'taki o mesajları okuyamaman, insanların senin hakkında söylediklerini duyamaman, senin için günlerdir çalınan şarkıları dinleyememen, yazılan yazıları okuyamaman, senin için kalkan kadehlere o koca, güzel gülüşünle katılamaman, senin gidişinde bile sana ihtiyaç duyan bunca üzgün ruhun acısında yanlarında olamaman.. Ya da belki bizim şu an anlayamayacağımız bir şekilde bunların hepsine şahit oluyor olman..çok acayip..

Çok yoğun bir haftaydı hocam. Çok yoğun, çok üzücü, çok acıtan, çok ağır... Varlığın gibi yokluğun da çok büyük içimizde artık. Tek tesellimiz seni tanıma şansına erişmiş olmak her bencil insanoğlu gibi. Ve bu kadar sevilerek, sayılarak, özlenerek gitmiş olman...

Her neredeysen, bundan sonra her nerede olacaksan, arada gel yanımıza.. müzikle gel, şiirle gel, kitapla gel, gün ışığı ya da dolunayla gel.. Ya da Toprak'ın dediği gibi, bir gün karşılaşırız belki yolda...

Güle güle Can'ım Hocam.. Seni çok seviyorum. Çok...
Hoşçakal...