Karayı suya değişmek

K Dergisi ilk çıktığında çok hoşuma gitmişti ve epey bir süre düzenli takip etmiştim. Hafif, bir otobüs yolculuğunu keyifli hale getirebilecek akıcılıkta bir edebiyat dergisi. (Bir edebiyat düşkünü ve yazar olma çabaları içinde kendini süründüren biri olarak utanarak itiraf etmem lazım, edebiyat dergilerinden çok sıkılırım ben normalde...hiç utanmadım... ne şaşırtıcı.)

Epeydir almıyorum bu dergiyi, çünkü çalışma odasında birikip duruyor daha kapağı bile açılmamış, ütülenmiş gibi dümdüz duran bir sürüsü. Bugün oğlumu oyalama çabaları içinde debelenirken bir ara halıya oturup beyimizin özenle yerlere saçtığı bir sürü K Dergisi içinden rastgele bir tane seçip Herman Hesse ile ilgili bir yazının ilk 8.5 paragrafını okuma şerefine nail oldum (kalanını da bu yazıyı bitirince okumayı umuyorum). Tam da beynimin beni yine fazlaca zorladığını düşündüğüm şu sıralarda, bu paragraflardan biri çok etkiledi beni... ve yine düşündürdü. Maalesef mi demeliyim? Şu alıntıyı bir yapayım hele, öyle veririm kararımı.


Demiş ki Hesse:

İnsanların büyük çoğunluğu yüzmesini öğrenmeden yüzmek istemez. Yüzmek istememeleri doğal, çünkü karada yaşamak için dünyaya gelmişler; suda değil. Ve düşünmek istememeleri de doğal, çünkü yaşamak için yaratılmışlar; düşünmek için değil! Evet, kim düşünürse, kim düşünmeyi kendisi için temel uğraş yaparsa bundan ileri bir noktaya ulaşabilir. Ne var ki, karayla suyu değiş tokuş etmiştir.

Karayla suyu değiş tokuş etmek! Solungaçlarınız olmadan suyun altında, mercanların arasında, sessiz görünen bir kaosun en dibinde balıklarla birlikte ikamet etmek ve her nefes almaya çalıştığınızda kovalar dolusu su yutup gitgide daha derinlere batmak, batmak, ve nihayetinde pes edip koyuvermek kendinizi karanlığın koynuna.



“...Arayış Hesse’yi kitaplara yöneltir. Okumak, soruları cevaplamanın, yeni sorular sormanın ve bitmek bilmeyen öğrenme sürecinin başlangıcı olur. Bir kitapçıda çalışmaya başlar. Rafları milyonca satır, binlerce fikirle dolu olan bu odaya kendini hapsedişi, özgürlük macerasıdır aslında. Kitaplarla çevrili bu dünyada sonsuzluğu bulur...”

“... Hesse, dünyaya savaş açmıştır. Yazıları gerçekten kaçtığı zamanlar, kelimeleri silahı olur. Bütün mermilerini tüketene kadar yazmaya kararlıdır...

“...Kendi kafasıyla düşünemeyecek ve kendi kendisinin yargıcı olamayacak kadar rahatını sevenler, yasaklara olduğu gibi boyun eğerler. Böylelerinin işi kolaydır, savaşan askerler olurlar. Ötekiler ise yasaklarını kendi içlerinde hissederler. Öyle olur ki; her dürüst insanın Allah’ın günü yapabildiği şeyler yasaktır böyleleri için; öte yandan yasaklanmış şeyleri yasak saymazlar. Herkes kendi işini kendisi görmek zorundadır...”


“... Dostlarla doludur dünya, henüz yaşam aydınlıkken; ama sis çöktüğünde, herkes görünmez olur. Kaçınılması mümkün olmayan ve sessizce herkesten onu ayıran karanlığı tanımayan hiç kimse, gerçekten bilge değildir. Gariptir siste yürümek. Yaşam yalnızlıktır. Hiçbir insan diğerini tanımaz. Herkes yalnızdır.”

* * *

Bende yarattığı hisler çok etkileyici bu satırların. Sanki benim adıma düşünülmüş ve söylenmiş, tabii ki benim çoğu zaman yaptığım gibi acemice ve ürkekçe değil, sözcüklerin büyük bir özenle seçilip cesurca dile getirilmesiyle. Üniversitedeyken okumuştum Hesse’yi. Sanırım ilk fırsatta tekrar okumalıyım. Benim düşündüğüm şekilde düşünen, benim gibi korkan, bunalan, düğümlenen birileri olduğunu bilmek iyi gelir belki. Ya da gelmez. En azından kafamdaki karmaşayı düzgün cümlelere dökmüş biriyle daha yakından tanışmış olurum belki.

Belki.

Alıntılar: K Dergisi - Sayı 13, Aralık 2006.