Yeni Sınırlar Çizilirken


Empty Street

Empty Street



Tuhaf zamanlardan geçtiğimiz kesin. Sokağa zorunlu nedenlerden çıktığımızda bu tuhaflık en derin şekilde hissettiriyor kendini. Evdeyken haberlere ve sosyal medya paylaşımlarına çok takılmazsak, biraz uzamış bir bayram tatili gibi geliyor arada. Alışveriş torbasından çıkan her şeyi dezenfekte etme hali ve sürekli online bir iş yapıp elektronik cihazlardan sıtkımızın sıyrılması, başımıza ağrılar girmesi dışında tabii.

Dışarı adımımızı attığımız an ise, olur da sokakta insan varsa, maskeler, eldivenler, kaldırımda birbirine yaklaşırken on adım öteye çekilenler, boş caddeler, ağzına kadar dolu park yerleri, bir şekilde açık kalmış dükkanların önünde sinek avlayan esnaf ve özgürce koşan kediler var.

Cumartesi sabahı, her hafta 9:30 gibi kamyonetiyle köyünden süt, yumurta, peynir getiren satıcı bu hafta gelmiş midir ki diye çıktım evden. Sokakta sadece ben vardım. İçimden şunlar geçti: "Allahım, şu anda gerçekte olup biteni bilen sadece iki grup insan var; onlar da maalesef bu illetin o ya da bu şekilde tam ortasına düştükleri için biliyorlar: virüsü taşıyıp hastalananlar ve sağlık görevlileri. Lütfen hiç bilmeyelim gerçeğini, hiç öğrenmeyelim.. çünkü öğrenirsek, bir anda doktor/hemşire falan olamayacağımıza göre, öbür gruptayız demektir." 

Hair Photograph - Between These Lonely Walls by Kamila  Gornia
Between These Lonely Walls by Kamila Gornia (January 1st, 2013)

Elimizde çayımız evimizin penceresinden boşluğa bakarken, neden evde oturduğumuzu anlayamadığımız tuhaf sorgulama anları oluyor arada. Sanki saçmalıyormuşuz gibi. Çünkü bilmiyoruz. Çok şükür.

Süt kamyoneti ben yokuşu çıktığım sırada kaldırıma yanaştı ve satıcıyla yardımcısı hızlıca tezgahı kurdular. Yokuşun başından ninja kaplumbağa gibi her yerini sarıp sarmalamış bir teyzenin geldiğini görünce benden tedirgin olmasın diye birkaç adım geri çekildim. Süt için getirdiği bidonu satıcıya durduğu yerden uzattı ve adam da uzanıp aldı, doldurdu. O sırada  ben elimde eldivenlerle yumurta seçtim. Geçen haftadan akıllanıp bu kez yanıma cüzdan, telefon falan almamıştım, sadece anahtar ve bir adet kağıt para. Yoksa eve dönünce dezenfekte edecek şey sayısı katlanıyor. Teyze gitti, sütümü ve peynirimi de alıp eve döndüm. Sokak hala boştu.

Düşününce ağaçlar, nehirler, dağlar, gökyüzü tüm ihtişamlarıyla var olmaya devam ederken, bizim insanlık olarak ellerimizle yaratıp içini doldurduğumuz her yer boş şu an. Yaşam alanlarımız öğrencisiz okullar, yemek yenmeyen restoranlar, spor yapılmayan spor salonları, saç kesilmeyen kuaförler, kahve içilmeyen kahvecilerle dolu. Şehrim boş mekanlarla dolu, sanki bir bilgisayar oyununda önce altyapıyı ve muhiti oluşturmuşuz da insanlar sonra gelmeye başlayacakmış gibi. 

İçi boş olmayan, hatta belki hiç olmadığı yoğunluk ve sıklıkta dolu olan yegane mekan (hastaneler ve hala açık olan işyerleri hariç) evlerimiz. Mağaramız, sığınağımız. Dört duvar arasına tıkıldığımızı düşündüğümüz şu haftalarda o dört duvar aslında bizim nefes alma özgürlüğümüz. Lisedeyken bir derste hocamız, "Duvar sizin için ne demek?" diye sormuş ve bir arkadaşım, "Özgürlüğüm," diye yanıtlamıştı. "Çünkü bana ait, beni evin diğer yerlerinden ayırıp kendimle kalmamı sağlıyor ve üstüne de istediğim resmi asabiliyorum." Nefis bir bakış açısı, o söyleyene kadar hiç öyle düşünmemiştim. Ne kadar da severdim genç kızlık odamın posterlerle dolu duvarlarını. Beni ailemden güvenli bir mesafede özgür/ayrı tutmalarını, ama arkasında da onları hemen erişebileceğim mesafede barındırmalarını.

Walls of Freedom
Walls of Freedom by Daniel Coston

Şimdi dışarıda dolaşan, göremediğimiz ama gece uykularımızı kaçıran, rüyalarımıza giren, adına ne filmler çekilip kim bilir ne kitaplar yazılacak o "şey", bize yeni sınırlar çizdiriyor. İnsanlarla, binalarla, aslında hiç ihtiyacımız olmayan bağımlılıklarımız, neden yüklendiğimizi bile hatırlayamadığımız sözde sorumluluklarımız ve gereksiz sosyalleşmelerimizle aramıza duvarlar örüyor. Evde oturdukça sardığımız sosyal medya ve online platformla da illa ki bir noktada çizgiler çizecek aramıza, öyle düşünüyorum. Bizi neredeyse her şeyden ve herkesten uzaklaştırırken,  kendimize yakınlaştıracak.

Ve biz yeni sınırlar çizeceğiz. Herkese ve her şeye yakın durabilme özgürlüğümüz varken bir türlü cesaret edip de çizemediğimiz yepyeni, özgürleştiren sınırlar. Bu sınırları çizebilmek için hangi duvarları yıkıp yerine hangi yenilerini yapacağımızsa bize kalıyor.

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder