Çağrışımlar





Bu parçayı birkaç hafta önce duyduğumda, "Sanırım daha önce dinledin bunu Elif," dedi iç sesim. O kadar etkilendim ki, dinlemiş olduğum hissinin bir yanılsama olduğuna karar verdim, zira takip eden hafta boyunca tekrar tekrar dinletecek kadar kendini bana sevdiren bir parçayı duymuş ve öylesine dinleyip geçmiş olamazdım herhalde.

Olabilir miydim ya da? 

Belki de o sırada yeni başladığım edebiyat atölyesinde anlatılanlar, gördüğüm yeni insanlar, uzundur uğramadığım Kızılay'ın bana çocukluğum ve gençliğimdeki gibi mutluluk vermek yerine, sanki çok iyi tanıdığım ama bir sebepten artık görüşmediğim için uzaklaştığım, yabancılaştığım yeni, bilmediğim bir yer gibi görünmesi bu parçayı tam da oradan geçerken dinlediğimde etkisini dönüştürdü. 

Hep keşmekeşti Kızılay aslında, hep kalabalık, hep telaşlı.. Ama benim 12 yaşında - oğlum 12 şimdi - evden kendi başıma gitmeme izin verilen ilk yerdi. Bakkal hariç tabii..:) Kızılay'a yürüyerek 15 dakika falandı evimiz ve ben tek başınalığın o ilk cesur halini sanki aradan 30 yıl geçmemiş gibi hatırlıyorum.Yürümenin özgürlüğünü, tekliğin rahatlığını, büyüklerden bağımsız olmanın tadını, ama aynı anda sırtımı hafiften ürperten tedirginlik-heyecan karışımı o hissi. 

Sonrasında, özellikle dershanede çalıştığım dönemde, günlerimin büyük bölümü (gerçekten büyük, günün 12 saati falan..) orada geçti. Geçen hafta yine aynı atölye için gittiğimde adımlarımın benden bağımsız ilerlediklerini fark ettim ve ben olmasam da olurmuş gibi hareket etmelerini izledim. Bir yerler yıkılmış, yeni bir şeyler yapılıyor, dükkanlar değişmiş, eskiden sevdiğim bazı yerler kapanmış yerine yabancı, bana hiçbir şey ifade etmeyen ama belki yeniyetme bir çiftin ilk buluşma yeri olduğu için onlarda iz bırakacak mekanlar açılmış.. Çok şey değişmiş, ama bünyem ezberine almış sanki Kızılay'ı ve maskesi değişmiş olsa da biliyorum altındakini. Ben daha önüme bile bakmadan nereye gittiğini biliyor bedenim. Çok yakın ve çok uzak. Çok bildik ve hiç tanımadık. 

Bu arada Nessi Gomes sürekli kulaklığımın içine fısıldıyor: "Aynıyız hepimiz, kalplerimiz kırık, bağlıyız birbirimize, sevgiyle.." Hem çok kendi içimdeyim o anlarda, hem o ruhunu avcumun içi gibi bildiğim karmaşa merkezi Kızılay'dayım tüm benliğimle, hem de yanından yürüyüp geçtiğim insanları  istemediğim kadar çok duyumsuyorum. Bir yandan kendi isteğimle oradayım, bir yandan da sanki biri beni bunları görmem için kukla ipiyle oraya indirmiş gibi tuhaf bir his. Çokça bilmediğim dil, tekerlekli sandalyede oturan, elinde tuttuğu, gözleri görmediği için renklerini göremediği kocaman, ışıklı, dönen topu satmak için bekleyen yaşlı bir adam, bir sürü genç insan, hiçbir şey yapmadan amaçsızca duvar diplerinde oturan.. Kaldırımlar kırıldığı için toz toprak olan ortalık, ses, çok ses ve karanlığı bastırmaya çalışsa da kendi etrafı dışında pek bir şeyi aydınlatamayan bir sürü yapay ışık.. 

Kulağımdaki müzik fena vuruyor beni. Neden bilmiyorum, o an bilmiyorum. O birbirimize bağlı olma halini duyumsuyorum sanki, aynılığımızı, farklılıklarımıza rağmen.. Geçtiğim sokaklardaki her bir insanın kalp kırıklığı bende sanki şu an, ama kendim olarak değil, herkesle bir olan ben olarak, egomdan bağımsız şekilde, istemsiz etkileniyorum. Kapatamıyorum kendimi etkiye.

Ve son üç yıldır sıkışık hissettiğim her an yoluma kah mum ışığı, kah gerçekleri tüm netliğiyle görmem için canımı yakma pahasına parlak spot ışıkları yansıtan hocamın bugün söylediği bir şeyle şarkıyı ilk dinlediğim ana dönüveriyorum ve o gün hissettiklerim çözülüveriyor içimde: "Takılıp kaldığımız yer, farklılıklarımız. İyi ya da kötü değil, sadece fark."

Bu yazıyı yazdığım sürece kaç kere daha dinledim parçayı bilmiyorum. Ve biliyorum gün içinde dinlemesem de benimle gelecek her yere. Belki bu sayede dut yemiş bülbül gibi ağızlarını bıçak açmayan yeni öğrencilerime içten içe kızmak yerine "onları" görmek için adım atabileceğim bugün. 

Ve yine hocamın sesi kulağımda olacak: "Karşımıza çıkan, hayatımıza giren her şey bize bir şeyi hatırlatmak için."

Hatırlıyorum. Çok yavaş, ama her gün biraz daha..