İlham



İçe doğmak . . .


Esin . . .


Nereden gelir? Nereden içimize doğar bazı şeyler? Hangi zamanlarda? Hangi koşullarda? Doğduğu an kucaklayabilir miyiz onu hemen? Kucaklamazsak küsüp gider mi? Giderse nereye gider, başkalarına mı, yoksa bilinçaltımıza mı?


Müzik midir en kuvvetli ilham kaynağı? Müzisyen için de mi müziktir peki? Nasıl bir müziktir? Hareketli, hüzünlü, sert, tekdüze?

Ya da bir resim? Renklerin bir araya gelip bizim öngöremediğimiz bir biçime büründürülmüş olması mıdır ilham perisini uykusundan uyandıran? Yoksa ilham perisi her an tetikte mi bekler beyinden çıkacak kıvılcımlar için?


Okuduğunuzda sizde en az onun kadar iyi bir şeyler yazma hissi uyandıran bir kitap oldu mu hiç? Ya da gördüğünüzde onun gibi olabilme arzusu yaratan bir insan, veya bir kedi?


Otobüste karşınızda oturan yaşlı adamın kırışıklıkları arasına çöreklenir bazen ilham perisi, kalkmaz siz inene kadar. Bakar durursunuz adama, yorgunluğuna, dinginliğine, bazen gerginliğine. Ya da bir çocuğun rüzgar estiğinde gözlerini kapatıp gülümsüyerek öylece durması sizin de bir zamanlar çocuk olduğunuzu, ve isterseniz hala olabileceğinizi hatırlatır.


Kendilerine tuvalette, ev süpürürken, örgü örerken ilham geldiğini söyleyenler var. Demek ki hiç de öyle yakınıldığı gibi yalnız bırakmıyor bizi aslında ilham perisi. Her yerde, her an çıkıyor karşımıza, ama bizim algımızı açmış olmamız gerekiyor onu görebilmek için.


Ve maalesef görmek de yetmiyor. İnsan beyni hem çok derin, bilinçaltı denilen sandığa atıp gördüklerini, her olayda açılmasını bekliyor, hem de çok sığ, bir yere kaydetmezsiniz perinizin getirdiklerini, unutuveriyor.


Kişisel ilhamın nerede ve ne zaman geldiğini gözlemlemek, kendi ilham perinizin uğrak yerlerini öğrenmek epey vakit alıyormuş meğer. Ya da benim için öyle oldu/oluyor. İnsan ne kadar iyi tanırsa kendini, ve kabullenirse bazı eksiklerini, yanlışlarını, o kadar kolaylaşıyor bu iş galiba.


Kimi de diyor ki, ilham diye bir şey yoktur, çalışkanlık vardır, sebat vardır, ısrar vardır.

Katılmıyorum buna ben. Elbette çalışmadan, uğraşmadan, belki de hüsrana uğramadan çıkmıyor hiçbir şey ortaya. Ama yine de bir ilham perisi de var bence her çağıranın. Ama uzun süre arayıp sormazsanız, o da giriveriyor o koca sandığın içine topladıklarıyla birlikte. Kıvrılıp uyuyor içeride, ve anahtar deliğinden yeni bir ışık sızmasını bekliyor.