Artık başlamam lazım...

Yazmaya çok fazla ara verdim. Arada bir şeyler karalıyorum bir yerlere ama çok savsakladım son bir-bir buçuk senedir. Saatlerimi sırtım her şeye dönük halde masa başında, kalemin kağıdı çizme sesini dinleyerek geçirmeyi özledim. Ama şu son iki çeviri (hatta son üç) çok yordu beni. Masa başından soğuttu galiba biraz da. Vazgeçebiliyor muyum peki çeviriden? Hayır, bayramdan sonra yine alırım muhtemelen, ama sanırım artık bir denge tutturmaya çalışmam ve çevirinin yazmama engel olmasını önlemem gerekiyor. Çünkü kafamdakiler eskimeye, değişmeye, zayıflamaya başlıyor. İçinde yaşadığım zamanı yansıtmam gecikiyor.
Şu anda bir karar aşamasındayım. Önceden yaptığım gibi anları, yaşam kesitlerini baz alıp öykülere mi yönelmeliyim, yoksa bir süredir içimi kemiren bazı şeyleri dile getirmek için bu kez (ilk defa olarak) bir roman denemesine mi girişmeliyim. Bırrrr...bunu yazmak bile ürküttü beni. Roman yazmak. Ne haddime diye düşünüyor insan. Roman yazmak kim, ben kim... Ayıp değil mi "Roman yazıyorum/yazacağım" demem yıllarını bu mesleğe vermiş onca ustaya? Ama sonra düşünüyorum, ustalar analarının karnından yazar mı doğdular, onlar da yazdılar, sildiler, yeniden yazdılar, yırtıp attılar, eleştirildiler, övüldüler, basıldılar, reddedildiler.... züğürdün tesellisi edebiyat konusunda böyle oluyor işte :))
Deneyip görmek lazım. Becerebilme ihtimaline güvenmek lazım. Becerememe ihtimalinin gerçekleştiği anı kafada canlandırmayı biraz olsun geciktirmek.
Sadece yazmak lazım. Ruhumu, beynimi serbest bırakıp içimden dökülenlerin bir düzene girmesini izlemek. Yazarken beni nelerin ağlattığına, nelerin güldürdüğüne, nelerin düşündürdüğüne bakmak lazım.
Evet, başlıyorum. :))