Çeviride "o an" ve düşündürdükleri

Çevirimin son 3.5 sayfası . . . uzadıkça uzuyor. Sanki önümde daha 100 sayfa varmış gibi büyüyor gözümde. Gözüm ekranda, elim klavyede kalakalıyorum öyle. Hayır, her zamanki gibi sıkıştırıp bu kez son ana bile yetişememem değil sorun. Her çevirinin son demlerinde yaşadığım bir durgunluk, kafa yorgunluğu ve heyecan. Sonlara yaklaşırken otobüste-dolmuşta bile kafam önümde basılı haldeki bölümlerin düzeltisini yaparken, bir an önce bitmesini dilerken, o son anın beklentisi.

Evet, heyecan! Son beş-altı sayfaya geldiğimde çeviremiyorum, uyuyamıyorum, herhangi başka bir şeye kanalize olamıyorum, ama çeviriye de konsantre olamıyorum, insanları dinleyemiyorum, anlatılan en basit şeyleri anlayamıyorum (aritmatiksel olanlardan bahsetmiyorum, onları normalde de anlamıyorum :D), hele ki kitap okumak... hiiiçç yapamıyorum onu. Solumda çeviri metni, önümde bilgisayar öylece duruyorum, ve bittiği anı hayal ediyorum. Zannedersiniz ki bitirince dünyayı dolaşacağım. Yok öyle uzun boylu şeyler değil. Kafam çevirdiğim kitaba gitmeden baştan sona kitap okuyabileceğim anı hayal ediyorum. Ya da sadece elimde kahvem uzun uzun film seyrettiğimi. Koskoca bir günü hiç bölmeden dışarda geçirdiğimi, sinemaya gittiğimi, arkadaşlarımla buluştuğumu. Öğrencilerimle saate bakmadan rahat rahat oturup muhabbet ettiğimi, kütüphaneye bu kez çeviri için değil de, yeni öyküler yazmak için gittiğimi . . . basit şeyler yani. Temel şeyler.
Ama yok! Dedim ya çok bunalımlı oluyor son beş . . . hadi onu geçtim, son paragraf beni bitiriyor. O kadar heyecanlı oluyorum ki, devamlı son satıra ne kadar yaklaşmışım diye bakmaktan 10 dakikalık şeyi bir saate uzatabiliyorum. Ellerim karıncalanıyor, beynim iyice bulanıyor ve salak salak sırıtmaya başlıyorum. Çok komik bir an benim için. Ama ilginçtir, çeviriyi benim için - kitabı basılı halde elime aldığım an hariç - çok özel kılan müthiş bir his.
Seviyorum böyle olmasını. Sinir bozucu olsa da bazen, cidden keyifli bir an o "son paragraf" anı. Ve her çeviride mutlaka tekrarlanıyor, müthiş bir sessizlik anı gerektiriyor.
O anı sevmemin bir sebebi de, hiç edinemediğim ama hep - nedense - hayalini kurduğum yazarlık mesleği/yetisi/uğraşı (ne derseniz). Hani başlamak zordur bir romana, öyküye, ama bitirmek daha zor...bitirdikten sonra ise tekrar başa dönüp her şeyi toparlamak en zoru sanırım, benim ufacık diyebileceğim yazma deneyimlerimde bile ortaya çıkıyor, ki siz bir de gerçek yazarları düşünün (Bundan kastettiğim her kitap yazanın yazar olduğu değil tabii ki..)
Çeviride yazarların yaşadığı şeylere benzer şeyler yaşıyorum işte ben - yani yeni tesellim bu!! :)) Ve belki de - sıkı durun, bu bir itiraf olabilir - yazamadığımı düşündüğüm için çeviri benim için daha da önemli bir hal alıyor. Bilemiyorum, ama eğer içten içe böyle bir şey hissediyorsam bile, ki hala emin değilim, tek sebep bu değil. Çeviri bağımlısı oldum sanırım ben :) Yaparken gerektirdiği sessizlik, yalnızca belli müzikleri dinlememe izin vermesi, yalnız kalmaya zorlayıp kendisinden başka bir şey düşündürtmemesi... eeee bakıyorum da bu tek bir şeye çıkıyor aslında: bana hükmetmesi!! (bu keşif benim için de yeni ve ilginç oldu)
Hani çoğu insan alışkanlıkları sevmez ya, hayatı monoton yaptığından falan bahsederler. Ben o monotonluğu (yani insanların monotonluk dediği o durgunluğu, alışmışlığı, tekrarlanan duyguları) seviyorum galiba. Çünkü yeni bir şeye alışmam çok zor ve sancılı oluyor, o süreç epey ağır geçiyor, ama geçip de hayatımın vazgeçilmezlerinden biri haline gelince acayip bir haz veriyor.
Ve bu beni yine - hep - içimde ukde olan o şeye getiriyor: yazmak. Belki de sorunum bu benim. Benim bir şeyi sindirmem, her şeyiyle kabullenmem ve gerçekten başarmam için ona "alışmam" gerekiyor. Onu bir "alışkanlık" haline getirmem. Korkarım yazma konusunda henüz yapamadım bunu. Ama ümit var demektir bu bir yandan da, kendisini yavaş yavaş çözebilenlerdenim demek, ve şimdi beni zorlu, acılı bir deneme süreci (daha) bekliyor. Çünkü madem alışmanın benim için her şeyde önemli bir aşama olduğunu fark ettim, yazma konusunda da borçluyum bunu yazmak isteyen "ben"e.